30 Kasım 2014 Pazar

İki kollu kadından 8 kollu ahtapota

Aranızda anne olduktan sonra ahtapota dönüşmeyen kadın kaldı mı sevgili mikemmel arkadaşlarım?

Şöyle hafızamı yoklamaya çalışıyorum da ilk defa ne zaman başlamıştı bu evrimleşme diye, galiba doğduktan hemen sonraki ilk alt değiştirmelerde olsa gerek. Bir yandan bebenin yakasını paçasını, bir yandan bacaklarını tutup, bir yandan da mendille silmek, bu arada kakalı bezi uzak tutmaya çalışmak ve yeni bezi koyup bağlamak, ayh yazarken fenalık geldi. Sizce bu iş için kaç el gerekir? Bence den az döööört!

Sonracıma bebe büyür ve elleriyle her yere uzanmaya çalışır, kakaları yakalamak veya pişik kremini ağzına götürmek gibi zararlı davranışlardan korumak için hadi bir tane daha el lazım desek oldu beeeş!

Bir süre sonra emeklemeye başlayınca alt değiştirmek için ayrıca hop hop havaya kalkıp kaçmaya çalışan popoyu da tutalım dersek bir el daha lazım.

Hele aylık kontrollerde kan almak gerektiğinde, kolları (1), bacakları (2), kucaktan kayıp kaçmak için kıvrılan gövdeyi (3), biraz dikkatini dağıtsın diye sallanan oyuncağı (4), iğnenin batırılacağı yerdeki sıyırılmış kıyafeti (5), annesinin varlığını hissetsin korkmasın diye şefkatle dokunacağı başını (6), iğne battığında kendi canından can kopmuş gibi ciğeri yanan ananın gözünden süzülen tek damla yaşı silmek için (7)... ele ihtiyacı olduğunu siz de çok iyi bilirsiniz.

Sonraaaa, bebe kuşlar gibi şakımaya başladığında saniyede yüz tane şey istediğinden değil sekiz kollu olmak elli kolun olsa da yetişemezsin. Yemek yedirirken, evden çıkmaya hazırlanırken, sokakta zaptetmeye çalışırken, markette alışveriş yaparken, bacaklarına dolanmış bir aç bebe için yemek hazırlarken annenin kolları öyke hızlı hardket eder ki, hızlı çekimde 5-10 fotoğrafı çekilse ve bunlar üsttüste yapıştırılsa sayısız kollu bir ahtapot ortaya çıkacaktır.

Ta ki bebe biraz laftan anlayıp azcık azarlanma kıvamına gelinceye kadar. Minnakım artık her dediğimi anlıyor, sonunda biraz rahata ererim sanıyordum ki yanılmışım :( Bu günlerde minnak bebem iyice konuşuyor ve artık aramızda esprili konuşmalar bile geçiyor. Böyle bombardıman gibi isteklerini sıraladığında " aa yeter bekle biraz ahtapot muyum ben" diye çıkışıyorum. Pek tabi ki onun da çözümünü bulmuş yaramazım, artık birşey istemeden önce; " ahtapot anne bana .... versene" diye seleniyor. Sonra da ekliyor evet sen bir ahtapot annesin :s

Tüm mikemmel ahtapotlara benden selam olsun efenim.

13 Kasım 2014 Perşembe

Pastel Hayatlar

Instagram kullanıyorsanız mutlaka denk gelmişsinizdir siz de pastel hayatlara. Profile bakınca tüm fotoğrafların aşırı aydınlık ve pastel renklerde olduğunu görürsünüz. Çoğunlukla ev eşyaları, tabak çanak ağırlıktadır.

Böyle hesaplardan birkaçını takip ediyorum. Yıllar önce bu stil daha bu kadar yaygınlaşmadan önce, bazı dekorasyon sitelerinde bakıp böyle resimleri bulur ve gözlerimi bayram ettirirdim. Şimdi ise görür görmez kaçırıyorum. Bu kadar suyunu çıkarınca her şey güzelliğini yitiriyormuş.

Buraya kadar aslında çok da eleştrilecek bir şey yok. Çünkü onun hayatı onun tercihi, istemiyorsan bakma. Fakat öyle zamanlar geliyor ki, bu kişiler toplumsal paylaşımlarda bulunurken bile tutucular. Soma'daki maden faciasında ekranlarımız siyahlara bürünürken onların ki hiç kararmadı. Gazze için dua ederken, en pastel fotoğraflar seçtiler. Bundan başka pastel evlerinin dışında nadiren bir fotoğraf koyarlarsa resmi mümkün olan en yüksek parlaklığa ayarladılar. Öyle ki o fotoğraftaki diğer ayrıntılar seçilmez hale geliyor.

İşte bu takıntıyı anlamıyorum. Hayat uçuk renklerden ibaret değil. Hele ki doğa hiç değil. Doğaya bakınca, çiçekler, böcekler, gök, deniz hepsi olabildiğince renkli, olabildiğince canlı ve parlak. Nedense bu kadar renksiz evlere sahip insanların, aşırı tertipli, ağırkanlı ve hayalperest olduklarını düşünüyorum. Yine de yargılamıyorum sonuçta sosyal medya üzerinde kim gerçek hayatını olduğu gibi yansıtıyor ki, belki de bu bir kaçış noktasıdır diye hak vermek istiyorum.

İnsanın kendine böyle masalsı bir dünya yaratması bir yere kadar kabul edilebilir. Eğer gerçekten o masal ortamında rahatlıyorsa, dış dünyanın sorunlarından zamanla kaçmaya çalışıp kendini evine kapatmıyorsa, kısacası olan bitenin farkında olup pastel dünyası ile dış dünyayı dengede tutabiliyorsa sorun yok. Ancak böyle evlere doğan bebekler, böyle evlerde yaşayan küçük çocuklar için bu dengeyi kurma işi ebeveynlere düşüyor. Dikkatli olunmalı. Dış dünya ile izole olmuş çocuklar  ilerleyen zamanlarda adaptasyon sorunu yaşayabilir çünkü..

12 Kasım 2014 Çarşamba

Kagel Egzersizleri

Bu ara okuduğum kitapta(*)  ilginç ve eğlenceli bir bilgiye rastladım ve paylaşmazsam çatlarım :)

1950'lerde Arnold Kagel adındaki bir jinekolog idrar kaçırma problemi olan hastalar için bir dizi egzersizler icat etmiş. Amaç vajina ve üretra bölgesindeki kasları güçlendirmek. Hastalar kas egzersizlerinin hoş bir yan etkisi olduğunu farketmişler sonuç ise "daha iyi orgazm" olmuş :)

Kısaca PC kasları olarak adlandırılan kasların (tam adı pubococcygeus) güçlenmesiyle pelvik bölgeye yapılan kan akışının artıyor ve bölgenin hassasiyeti gelişiyormuş. Sonuçta egzersizleri yapan erkek ve kadınlarda orgazmı şiddetlendirdiği bulunmuş. Peki bu kaslar nerde diyecek olursanız, aslında çişinizi tutarken onları çalıştırmış oluyorsunuz. Egzersizi doğru yaptığınızdan emin olmanın en kolay yolu çiş yapma esnasında bir kaç saniyelik çişi tutup bırakma hareketini yapmak. İşte bunu yapınca PC kaslarını çalıştırmış oluyormuşuz. Ancak doktorun tavsiyesi bu egzersizi gün içinde herhangi bir anda (çiş yaparken değil) yapmak ve gitgide tutma süresini uzatmayı ve tutma-bırakma hızını arttırmayı öğrenmek. Hatta bunu yaparken nefes almayı durdurmadan (ki ilk denmede nefesimizi tutuyoruz) normal nefes alarak hareketleri yapmak. İlk başta 2-3 saniye tutun sonra süreyi gittikçe uzatın diyor. Kasları gevşetip dinlendikten sonra bir daha. Egzersizler hergün birkaç dakika boyunca yapılırsa faydalı olurmuş.

Kitapta Kagel'in Dünyanın En İyi Egzersizi Olmasının 5 Nedeni yazılmış, şöyle ki

1- evinizin yarısını kaplayacak özel bir ekipman almanıza gerek yok
2- her pozisyonda yapabilirsiniz, kuyrukta beklerken, yatakta uzanırken, bilgisayar başındayken, amuda kalkarken
3- hiç kimse egzersizi yaptığınızı farketmez, okulda, işte, biriyle konuşurken yapabilirsiniz.
4- aynı anda bir çok işi yapabilirsiniz, atm kuyruğunda, telefonda veya klavye başındaki beklemeleri egzersize dönüştürebilirsiniz
5- başka hangi egzersiz seks kalitenizi geekten arttırıyor ki?

(*): Yaşasın Orgazm- Dorian  Scolt -Marshall Miller

3 Kasım 2014 Pazartesi

Çık güzelim çık ortaya çık...

Helloooo mikemmel anneleeeer. Ay ben blogumu unutmuşum dermişim ama yok unutmadım. Bir sürü taslak yazım var ama kalemim kırıldı, dilim tutuldu, laflarım tükendi sanki. Bir türlü yazılar ilerlemedi. Ben de ehh vakti zamanı gelince yazarım gayrı deyip bıraktım. Şimdi içimde bir taşkınlık oldu, du bakalım yazıverebilcem mi?

Yazmayalı neler oldu neleeer, hep aynı şeyler işte bacım senle onla aynı. Bebeyi yedir içir uyut büyüt, mızmızlıklarından kafayı sıyırmadan günü bitirmeye çalış, bol bol bebeyi mıncır-öp-kokla, koştur koştur gidip gelinen gezmeler, yorgun dönülen tatiller ve devrilen mevsimler... Artık anne olmaya daha bir alışkınım ama yorgunluğum hiç azalmıyor. Sahi ne zaman bitecek bu koşturma ya da bitecek mi acaba... Yoksa birkaç yıl içinde süpersonik anneye mi dönüşecez?

Neyse efenim yaşayıp göreceğiz artık. Bundan sonra daha sık mikemmel yazılarla karşınızda olacağım. Şimdilik "bye"ınız efenim.