30 Aralık 2013 Pazartesi

Dünya her zaman böyle kötü müydü?

Muhtemelen eskiden de kötü insanlar, kötü olaylar vardı hayatta. Ya şimdi daha da arttı ya da anne olduktan sonra daha fazla farkeder oldum. Artık her gün yeni bir olay olmasını geçtik, saat saat değişiyor gündem. Ve ne yazık ki bu olumsuz haberler, çocuklarının geleceği için korkan, endişeli bir anne topluluğu doğuruyor.

Kadının hayatı anne olmadan önce ve sonra ikiye ayrılır derler, doğruymuş. Bu ayrımın sebebi sadece sosyal hayattaki kökten değişiklik değil, manevi değişiklikleri de kapsıyor. Artık daha az uyumak, kendine zaman ayıramamak, sürekli bir plan içinde olmak değil mesele; artık sürekli içini titreten bir hisse sahip olmakmış. Evladını korumak/kollamak, onun için en iyisini aramak/edinmek, en doğru şekilde davranmak/ yetiştirmek gibi. Bu sorumluluklar annenin kalbini yay gibi geriyor, en ufak bir pertürbasyonda patlamasına vesile oluyor. Bu yüzden hep derim; hiç bir insanın gücü, tehlike altındaki yavrusunu korumaya çalışan bir annenin gücüne erişemez.

Böyle bir bilinç düzeyi içinde olan anne, etrafta olan biten kötülükleri önceden hesaplamak, öngörmek ve daha ortaya çıkmadan bertaraf etmek konusunda da uzmanlaşır. Algılar sürekli açık olunca, çevrede ne kadar çok olumsuzluk olduğunu da ister istemez farkeder. Önceki halimi düşünüyorum da, asla bu kadar şeyi farketmiyordum ve farkettiklerimi ise içselleştirmiyordum, geçip gidiyordum. Şimdi ise hem farkeden hem de üst düzey empati ile o olumsuzluktan feci etkilenen bir insana dönüştüm.

Ne kadar pozitif olmaya çalışırsam çalışayım, bi rahat bırakmıyorlar insanı. Bu kadar çok olayın vuku bulduğu başka bir ülke yok vallahi. Bu ülke halkı ne zaman normal bir hayata kavuşacak merak ediyorum. Tabi bu kadar travmatik şeyler yaşadıktan sonra normale dönmek mümkün olur mu bilmiyorum bile.

Umarım yeni yılda bir şeyler değişir ve annelerin endişelerini azaltacak güzellikler yaşarız. Çocuklarımızın geleceğine dair korkusu olmadan, sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmek tüm annelerin tek dileği. Yeni yılda, bu dileğin gerçekleşmesini arzu ediyorum.

Sağlıklı mutlu nice senelere

27 Aralık 2013 Cuma

Her Anneye Lazım #4 Yemek Taşıyan Bir Kaynana

Bana söyledilerdi de kulak arkası ettim, bebek doğunca en zorlanacağın şey yemek olacak. Önceden buzluğunu pratik yemekler doldur, dolabına sipariş alan restoranları listele, eğer yardımcı almayı düşünüyorsan evi bebeği boşver yemek yapsın o kadın, sadece yemek, o yeter!

Buzluğa bir şeyler koydum ama öyle pek üstüne düşmedim. Amaaan nolcak, yenidoğan bebe hep uyuyor, şöyle en pratiğinden kolay bişeyler yapıveririm zaten elim çabuk, hem eşimin de mutfakla arası iyidir diye diye boşladım. Şimdi ilk zamanları düşününce en zorlandığım konunun yemek olduğunu hatırlıyorum. Gecenin 11'i olmuş biz hala akşam yemeği yememişiz.

Bir de işin şu yönü var, öyle abur cuburla geçiştirmek, öğlen yemedim akşam yerim demek olmuyor. Bebeği emziriyorsan mutlaka dengeli beslenmek lazımmış. Yediğin içtiğin her şey, sütün besin değerini etkiliyor, alelade beslenemezsin. Bir de sütün az ise eyvah eyvah! Sürekli süt yapan yiyecekleri yeme derdine düşüyorsun.

Yenidoğan bebekler hakikaten çok uyuyor ama acemilikten mi dersin, bebeğe doyamamaktan mı dersin bir türlü yanından ayrılamaz, uyurken seyretmeye doyup da mutfağın yolunu bulamaz oluyorsun. Biz karı koca bu tılsımın içine düşünce, karnımız guruldayana kadar yemek pişirmek aklımıza gelmezdi. Sonra da zar zor yerdik bişekilde. Tabi bu perişanlığımızın nedeni sadece bizim şapşallığımız değildi, ne yazık ki iki kap yemek getirecek hiç bir yakınımız yoktu.

Bu yüzden anası-kaynanası etrafında pervane lohusalara pek imrenirim. Gerçi onlar da başka dertlerden muzdaripler ama olsun, en azından biri yemek pişirir, biri ağzına düşürür :)

Çocuk büyümeye başlayınca bu sefer de her şeye yetişmek inkansız hale geldiğinden, yemek olayı zamansızlıktan bolca nasibini alıyor. Evde üç çeşit yemeğin birarada pişmesi artık bir hayal, karnına ekmek arası peynir zeytin giriyorsa haline şükrediyorsun. Valla bu süreçte eve yemek taşıyan bir kaynana nasıl makbule geçer nasıl. Ancaaak mümkünse yemeği evinde yapsın, gelip de bir de benim mutfağımı batırmasın. Hem yemeği evinde pişirse, bizim evde kalacağı daha kısa (!) süre içinde sadece bebeyle ilgilenebilir, anne de biraz kişisel ihtiyaçlarını giderebilir. Değil mi ama :)

18 Aralık 2013 Çarşamba

Evler Yeni Bir Canlı Türü ile İstila Altında

Bilim adamları, Legorus diye bilinen bu yeni türün özellikle bebekli evlerde göründüğünü ve önlenemez bir biçimde çoğaldıklarını bildirdiler. Bu açıdan özellikle evin annesi için çıldırtıcı bir etkiye sahip olduğu halde, Legoruslar, bebelere hiç zarar vermiyor. Bebeler ile aralarında telepatik bir bağ olduğu tahmin edilen bu canlılar, evdeki diğer herkesin, özellikle ayaklarına nişan alarak saldırırken, bebenin hiç bir yerine zarar vermeden, ayaklarının arasından bir akışkan gibi kayıp gitmektedir. Bu davranışlarına bakılarak kişileri ayırt edebilecek seviyede bir zeka seviyesine sahip oldukları düşünülmektedir.

Bilim adamları, bebelere ve yetişkinlere farklı tepki vermelerinden dolayı görünürde katı davranışta akışkan olan bu yeni türün bir çok soruyu cevapsız bırakması sebebiyle bilimin yeni ufuklara ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Öyle ki bu tür bir kaba doldurulduğunda, gayet az ve derli toplu dururken; kaptan dışarı çıkmaları sonucunda birden bire çoğaldıklarını, akışkan gibi yayıldıklarını, evin hiç olmadık yerlerine ulaşabildiklerini ve olmadık zamanlarda olmadık yerlerden çıkabildiklerini gözlemlediler. Farklı renklerde ve büyüklükte olan bu canlılar, zaman zaman bir araya gelip çeşitli boyutlarda kristalimsi yapılar oluşturuyor ve bu özellikleri ile bebeyi büyüleyip hipnoz ediyorlar. Bu yüzden evin büyükleri tarafından asla kilit altına alınamıyor ve her daim her yere yayılmayı sürdürüyorlar.

Bu araştırmalar ışığında, bebek sahibi olacak çiftleri uyaran yetkililer, türün özelliklerini tamamen keşfedip kontrol altına almayı keşfedene kadar evlere Legorus'un ham maddesi olan legoların girmemesini tavsiye ediyorlar. Hali hazırda bu türün etkisi altına girmiş olan evleri de karantinaya alacaklarını, içeriye başka kişilerin girmesinin yasaklanacağını ve hastalığın yayılmasını engellemek için hipnoz edilmiş bebenin bu durumdan kurtuluncaya kadar diğer bebelerle görüştürülmeyeceğini belirterek ailelerin çok dikkatli olmaları gerektiğini vurguladılar.


17 Aralık 2013 Salı

Ben Çok Çektim Sen de Çek

Toplum olarak böyle bir huyumuz var bizim. Çilekeş, yıllar önce çektiği çilelerin faturasını sonraki nesilden çıkarır. Kaynanalar gelinlerini, patronlar işçilerini, baba sevgisi görmeyen babalar çocuklarını... Bu liste uzar gider, çile çeken zamanı ve yeri gelince geçmişin nefretini uygun bulduğu kişiye kusar. Çoğu zaman bunu saklamazlar bile. "Ben zamanında neler çektim bu bişey değil, ben zamanında kendim yaptım sen de kendin yap" lar açık açık dile getirilir. Ben de iş hayatımda buna benzer tepkilere maruz kaldım. O zaman da haksızlık olduğunu düşündüm hala da öyle düşünüyorum. Mesela amirim vakti zamanında bir iş için uğraşmıştır, sonra kendince bir kolaylık bulmuştur. Fakat onu asla söylemez, sen yeniden uğraşacaksın, deneyip yanılıp belki o yolu bulacaksın ama bi dünya zaman harcayacaksın. Oysa en baştan söylese, ona harcanan zaman ekstra iş yapmaya harcansa ilerleme açısından daha verimli olur kanaatindeyim.

Bunun kaynana-gelin örnekleri de hayli trajikomiktir. Neler duyuyorum neler. Kendi kaynanası mum gibi ütülü örtü ve gömlekler istediğinden gelinden bunu bekleyenler, oğlunu her akşam 3-4 çeşit yemek yemeye alıştırıp çalışan gelinden aynı performansı bekleyenler. Hatta bir tanıdığım, gelinine daha ilk isteme faslında demiş ki, bana dantelsiz tepsi ile su bile ikram etmeyesin! Pes artık. Bebek olunca da bu tip kaynanalar gelinin evine her geldiğinde dizini kırıp oturur, bebeği yıkamakmış, uyutmakmış hiç bir zahmetine karışmaz, sadece sevme işini üstlenir. Eee haklı kadın naapsın, o da zamanında neler neler çekmiştir, kaynanası ona bir çöp dahi vermemiştir.

Ben çektim sen de çek düşüncesine bu güne kadar hiç sahip olmadım. Ta ki geçen güne kadar. Yine uykusuz bir gecemde yanımda horul horul uyuyan kocayı dürtüp uyandırdım bu yüzden. Onun yapabileceği bir şey yok aslında, mantıklı düşünürsek bebenin bakımında görev teslimi yapabilmek için onun uyuması, sonra o uyanınca bebeyi devredip benim uyumam daha doğru. Fakat gel de bunu kanımıza işlemiş acıların çocuğuna anlat. Oh ne ala ben burda çile çekeyim beyimiz keyif yapsın, olur mu hiç? Anca beraber kanca beraber deyip uyumasına izin vermedim. Belki ikimiz de baygın bir gün geçirdik ama en azından içimdeki sinir harbi bitmişti. Böyle anlarda beynimde cırıl cırıl öten çileli bülbülü susturmak hiç de kolay değilmiş onu anladım :(

14 Aralık 2013 Cumartesi

Aferim Kızım Bebeğine Ne Güzel Bakıyorsun

Yurdum teyzeleri tarafından sadece toplu ve mum gibi oturan bebek analarına söylenen bir laf olup, zayıf, ağlayan, emzik emen, kıpır kıpır hareket edip her yeri karıştıran bebelerin anaları asla ve asla bunun yanına yaklaşamazlar. Sen kendini ne sanıyorsun, iki tutam saçını süpürge ettin, nasıl sağlıklı beslesem diye nadide bulduğun uykularından feda edip araştırmalara giriştin, üç beş kitap okudun diye kendini iyi anne mi sandın. Geç kızım geeeeç bunları, biz zamanında bezlerini elde yıkadık da yine de kaç çocuk büyüttük, benden iyi mi bilicen bu işi sen hı?

Sana böyle hissettiren biriyle eminim sen de karşılaştın sevgili mikemmel anne. Belki moralin bozuldu, belki sinirinden ağladın, belki de kendini suçladın. Oysa bir anne, daha lakırdının ilk tınısından anlamalı içinin dolu mu boş mu olacağını. Baktın böyle eleştiren boş laflar geliyor, kulaklarına hemmen bir komut vereceksin; "kulağım bu sözleri aldığın gibi diğerinden dışarı çıkar, beynimi bunlarla meşgul etme" diye. O zaman tüm söylemler vız gelir tırs gider o anneye.

Bazen hazırlıksız yakalanmış olabilirsin çok normal. O zaman şöyle düşüneceksin bacım. "Bu iki lak lak eden kadın bile çocuk büyütmüş ya, ben neden yapamayayım?" Gördüğün gibi duyduklarına nasıl tepki vereceğin sana bağlı, esiri olup gözyaşlarını mı akıtacaksın yoksa içindeki dümbeleği çalıp göbek mi atacaksın? Unutma sen bebeğinin ilk muhtacısın.

11 Aralık 2013 Çarşamba

Mazeretim Vaaar Anneyim Benn!

Toplumda annelere öncelik tanınan durumlar var elbette, misal otobüslerde annelere ayrılan koltuklar, sonracıııma .... düşünüyorum düşünüyorum başka da bir ayrıcalık bulamıyorum. Dışardayken iyi bir insana raslarsak ne ala, yoksa hiç bir konuda önceliğimiz yok.

Oysa kucağında veya pusetinde durmak bilmeyen bebe ile dışarı çıkmak ne zor bilir misiniz? Bu yazıyı okuyanlar genelde anneler olduğundan gayet iyi biliyorlardır tabi. Çocuklu bir annenin her ama her konuda ayrıcalıklı olması lazım. Aklıma gelenleri madde madde yazacağım.

Biiir: Öncelikle markette annelere özel kasa bulunsun ve lütfen ama lütfen o kasanın hemen önünde şekerler çikolatalar veya sürpriz yumurtalar olmasın. Onlara saldıran bebeyi mi tutayım, aldıklarımı kasaya mı vereyim bilemiyorum. Kasadan geçmek tam bir maraton, sonunda dilim damağıma yapışıyor yeminnen.

İkiiii: Her türlü ürün kategorisine ait olan mağazaların genelde giriş katı bayan bölümü olarak ayarlanıyor. Uyanıklar, bayanlar daha çok alışveriş yapıyor diye düşünüyorlar. Aslında çocuklara yönelik yapsalar daha iyi ya neyse çaktırmayalım. Diyelim bir ihtiyacım var bebek-çocuk bölümünde, mağazanın erişilmesi zor bir yerinde ise asla gitmiyorum Hele bazıları, en üst kata çocuk katını koymuş, üstüne üstlük asansörü de yok, napıyım ben o mağazayı. Pusetsiz geldim diyelim, o kadar katı kucakta bebe ile nasıl çıkayım a sivri akıllılar. Böyle mağazalara girer girmez çıkıyorum vallahi.

Üüüüç: Yolda annelere özel bir yürüme alanı olsun, bisiklet yolu gibi puset yolları çizilsin. Kalabalık bir grupla yürümek, karşıdan karşıya geçmek işkence. Bebek arabasının önüne atlayanlar, kırmızı ışık yanmasın diye acele ederken yol vermeyenler daha neler neler. Pusette bir bebekle ani fren yapamaz anneler. Yapmamalı. Ya zorla uyuyan bebe uyanırsa, ya bin kez uğraştığı halde kemerini bağlatmıyorsa düşer mazallah. Yamuk yumuk yolları, dik kaldırımları hiç saymıyorum bile.

Dööört: Otobüste yerler var dedim ama ne kadar kullanılıyor o ayrı. Otobüslerde bize verilen hakkı söke söke almak zorunda bırakmayın şu anaları. Hamile kadınlar sokağa çıkmasın diyen adam gibi çocuklu kadınlar gezmeye gitmesin, otobüse binmesin diyen biriyseniz eğer, Allah sizi bir ananın eline düşürmesin diyeyim ben, o zaman görürsünüz anyayı konyayı.

Beeeş: Randevulu görüşmelerde annelere 15 dakika gecikme payı verilsin. Bir bebeyi dışarı çıkmaya ikna etmek, giydirmek, çantasını hazırlamak, bu arada kendin de hazırlanmak, kapının önünden kaçan bebeyi yakalamak, kan ter içinde evden çıkmak kaç dakikaya mal oluyor biliyor musunuz siz? Geciktik diye sıradaki kişiyi aldın diyelim, tekrar sıra gelmesini beklemek bebe ile nasıl kolay olabilir?

Bak şimdi yazarken sinirlerim zıpladı ne yazacağımı da unuttum iyi mi? Yazarken yeniden yaşamak böyle bişey işte. Biraz sakinleşeyim diğer maddeleri de yazarım inşallah bir diğer yazıda. Haydi kalın sağlıcakla.

5 Aralık 2013 Perşembe

Anne-Bebek İhtiyaç Listesi #1: Her Odaya Halı

Eve bir bebek geleceği zaman bir tatlı telaştır alışverişler. Mini mini giysiler, eşyalar, malzemeler al al bitmez. Hangisini almalıyım, ne lazım ne değil, hangisi daha kullanışlıdır diğer bloglarda bol bol bulabilirsin. Bense sana hiç kimsenin söylemediği ihtiyaçları söyleyeceğim bak şimdi iyice dinle.

Bebe doğar doğmaz hadi bilemedin üç ay sonra, anne ve maille tüm aile gökyüzünden yeryüzüne iniş yapar. Önce tummy time ile başlayan yerlerde sürünme macerası, sonra emekleme, yürütme, hatta düşmesin diye yer yatağında uyutma, oturarak oyun oynatma süreçleriyle annenin zeminle yapışık yaşamasını garantiye alır. Öyle böyle derken anne totosunun değdiği tek yer evin halıları olup çıkar. Halıların hezimetinden azat olduğu zamanlarda ise illa ki ayaklarını totosuna vura vura bir işin peşinden koşuyor olduğundan, halı havasından koltuk havasına bir türlü geçiş yapamaz bu kasılmış toto. Ne zaman bu eziyet sona erecek bu yere istiflenmiş anaları Allah ne zaman yerden kaldıracak ben de hiç bilmiyorum, sabırla o günleri bekliyorum.

Bebe mobil hayata geçtikten sonra, toto biraz havalanmaya başlıyor ama anne totosu ile halı arasındaki aşkın tamamen bitmesi kolay olmuyor. Ayrıca genelde dizler üzerinde durmaktan ve tabi ki halının kapsama alanı dışına çıkınca takur tukur zeminde emeklemekten bacaklar nasibini alıyor. Keşke her yer duvardan duvara halı olsa diyorsun ama onun da bebekli bir evde temiz kalması zor diye cesaret etmek zor. Yine de bunu başarabilen analar çok şanslı.

Halıların sadece anne için önemli olduğunu düşünmek hata olur. Çünkü bebe doğduktan sonra gelen her misafiri yerde ağırlıyorsun. Hele onların da bebesi varsa, hep beraber yerde oturulacak ve koltuklar sadece sırt dayama yastığı rolünü alacak. İşte bu sebepten ötürü evin havlı rahat halılarla döşenmesi çok önemli :) 

-her odanda mutlaka halı olsun, çünkü biraz büyüyünce her odada bir oyun kuruyor bu bebeler.
-en çok oturduğunuz odanın halısı biraz kabarık olsun, yorgun toto biraz havalansın rahatlasın
-halılar bebenin hareketini kısıtlamasın, öyle püsküllü saçaklı halın varsa ya kaldır ya da üzerinde battaniye olsun.

Bunlara benzer maddeler çoğaltılabilir ama benden bu kadar, gerisi senin evinin düzenine kalmış. Eğer yok canım ben böyle yerlerde sürünemem dersen, birkaç ay sonra yeniden göreceğim seni ben.

3 Aralık 2013 Salı

Kalp Sıkışması

Bu sabah dışarıda işlerim vardı. Erkenden kalk giyin süslen minnakı hazırla, yetişeyim diye koştur, gelince yedir içir, oyna uyut derken iki dakka oturmadım. O kadar çok koşturdum ki birden bire kalbimde çarpıntı ve sıkışma hissi ile duraksadım. Derin nefes aldım geçmiyor, uzandım geçmiyor ne yapsam diye düşünürken uzandığım yerden kalkıp bir kahve içmeye niyetlendim, zira başım da çok ağrıyordu. Doğrulurken birden bire sütyenimin kopçası patladı ve o zaman sıkışma falan kalmadı :)

Ev içinde rahat olanları tercih ediyorum ama dışarı çıkıcam diye biraz daha dik gösteren sert olanlardan takmıştım. Ve daha hamilelik öncesine ait olduğundan biraz sıkıyor ama koşturmacadan sıktığını farketmemişim bile. Nasıl rahatladım anlatamam :) Kalp krizi mi geçiriyorum acaba diye düşünmedim değil. Oh be. 

Bunu nasıl olur da farketmedin diyebilirsin, ama anne olunca öyle oluyor işte. Sıra bir türlü kendine gelmiyor. Değil ne hissettiğin ne düşündüğünü bile ayırt edemez oluyorsun. Bak şimdi mesela bişey diyecektim unuttum gitti, artık hatırlama şansı yakalarsam yazarım :)

2 Aralık 2013 Pazartesi

Cennet annelerin ayakları altındadır.

Burada genelde eleştirel, zaman zaman şikayet eden, biraz sivri dilli yazıyorum ya sanmayın ki çocuk sahibi olmak hayatın en kötü şeyi. Bazı yazılarda da belirttim, anne olmak bir kadının yaşayabileceği en güzel deneyim. Evet zor, evet zaman zaman çıldırtıcı ama öyle bir aşık oluyor ki insan, bebesi için her şeyi yapar, gık demeden canını verir. Bu duygu yoğunluğu sebebiyle olsa gerek, genelde anneler çocuklarına disiplin vermekte zorlanır, bebesinin gözünün içine bakar, ne isterse anında yapar. Ona adeta tapar.

Bu kadar çok emek harcayınca, yavrusu için fedakarlıklar yapıp saçını süpürge eden annelerin yeri cennettir sözünün hakkını vermiş oluyor anneler. Fakat bu sözün emek vermekten ziyade, başka bir sebeple kullanıldığını düşünüyorum ben, ki bunu anne olunca idrak ettim.

* Anne olunca kalp gözü mü dersin, yaradana açılan kapı mı dersin ne dersen de, o bağ eskiden olmadığı kadar açılıyormuş. Dilinde sürekli bir dua, sürekli bir yakarışla evladını koruması, esirgemesi, bağışlaması için yalvarıyorsun.

* Gönlünün sınırları hiç olmadığı kadar genişliyor. O kadar büyük bir sevgi kaplıyor ki içini, dağıtsan dünyadaki tüm sevgi yoksunlarına yeter. Bu sevginin getirdiği bir "iyi hal"e sahip oluyorsun. Gözlerin pembe gözlüklerle bakıyor, dudakların hep tebessüm ediyor. Sevgilisinin aşkını rehber edinip ilahi aşka erişen Yunus'un yoluna giriyorsun.

* Kin, kıskançlık, haset, fesatlık gibi olumsuz duygular seni birer birer terkediyor. Nefsini ıslah edip "olma" yolunda ilerliyorsun. Gazetenin 3. sayfa haberlerini görmesen herkesi iyi, dünyayı kötülüklerden arınmış zannediyorsun. 

İşte bunun gibi haller sebebiyle annelerin cennetlik olduğunu düşünüyorum artık. Yaradanın verdiği canın aşkı, kendi canını yaradana vermeye sebep oluyor, bu yüzden belki de annelerin yüzü nur saçıyor.

1 Aralık 2013 Pazar

Annelik Sıfatı

Hiç düşündünüz mü hayatta kazanılan bir çok sıfat emek ister. Önce emek harcarsın sonra o sıfata nail olursun. Doktor, uzman, mühendis, işçi ne olursa olsun önce bu ünvan için birşeyler yapmak gerekiyordur. Abla, kardeş, evlat, teyze gibi sıfatlar bunlardan farklı, onlara sahip olmak için bir çaba sarfetmiyorsun ama seçim de sana kalmıyor. Kontrolün dışında oluyor bu yüzden onları saymıyorum.

Oysa anne sıfatı ise bir çaba göstermeden ancak seçme şansı elinde olan bir kazanım. Çaba göstermemekten kastım anne olmak isteyip de olamayan ve bunun için uğraşmak zorunda kalanlar değil elbette. Yaratıcının verdiği doğal bir özellik oluşunu kastediyorum. Vücutlarımız üremeye programlı dünyaya geliyoruz.

Bu açıdan bakıldığında üreyip bebek sahibi olan her kadın "anne" sıfatına kolayca sahip oluyor ama gerçekte anne deyince anladığımız daha soyut bir kavram. Bebeğini bakan büyüten, sevip okşayan, en fazla ilgi gösteren, saçını süpürge eden gibi anlamlar geliyor benim aklıma anne dendiğinde. Dolayısıyla kucağına bebesini alır almaz anne olan kadının, kazandığı sıfatın hakkını verebilmesi için çaba sarfetmesi gerekiyor. İşte bu açıdan diğer tüm sıfatlardan farklı "anne olmak", diğerleri emekten sonra edinilir, annelik ise önce edinilir sonra içi doldurulur.

İşte bu aşamada hangi kadının annelik sıfatını ne kadar doldurduğu, ne kadar emek verdiği kadından kadına değişiyor. Bazı kadınlar gerçekten çok çaba harcıyor, bazıları sorumluluktan kaçıyor. Oysa her kadın öncesinde bunu çok iyi idrak etmeli. Anne olacaksan emeğini önce değil sonra vereceksin ve bu emek yeryüzündeki en zor sıfatı kazanmak için harcanandan bile çok büyük. Yine de böyle diyerek anne olmamış kişilerin gözünü korkutmak istemem. Yaradılışımız bunu başarmak için bir çok kolaylık içeriyor fakat bu konuda da seçim bize kalıyor. Aynı bahşedilen diğer özelliklerimiz gibi, ne kadar kullanacağın sana kalıyor.