27 Kasım 2013 Çarşamba

İya iya o

Minnakım oyun çağına geldiğinden beri gün boyu onun yaşına uygun şarkılar çalıyor evde. Az biraz ingilizceye kulağı alışsın diye de nursery ryhmeslar ağırlıklı. Her gün kafası kırılasıca humpty dumpty yumurtalar, tüm gün boyunca dön dön bir yere varamayan wheels on the buslar ile beynimin en nadide bölümleri hacklenmiş durumda. Ben eskiden ne dinlerdim ne söylerdim inan hatırlayamıyorum.

Keyifli bir anım geliyor, şöyle dilim güzel bir şarkı mırıldanmak istiyor ve ağzımdan çıkan ne oluyor dersiniz: neşeli bir sesle hiya hiya ooo! Old mcdonald amcayı pek severim ama, bir tek çiftliğindeki domuzların nasıl olup da oink sesi çıkardıklarını hala çözebilmiş değilim. Oink de neyin nesi olsa olsa honk diye gırtlaktan bir ses çıkarmaları lazım fakat herhalde bu domuzlar benim bilmediğim cinsten (sanki domuz kontrol uzmanıyım mübarek ).

İşin en çıldırtıcı yanı, minnakımın bazen bu şarkıları söylememi istemesi ama bozuk plak gibi hep aynı yere takılması. Mesela wheels on the bus'ta sadece kapıların açıp kapandığı kısmı istiyor. Artık binbeşyüz kez dors on dı bas go opın end şat söylüyorum ama asla diğer kısımlara geçemiyorum. Haliyle şarkı bitmiyor, en son cinnet geçirip bayılma numarası ile yırtıyorum.

Gece olup da nadide kavuştuğumuz uykunun kollarına kendimi teslim edeceğim zaman ise beynimde bir plak zır zır çalıyor. Mery hes e litıl lemb litıl lemb litıl lemb, nı nını nı nı nı... Sonra kendimi silkeleyip yeter artık uyumalıyım deyip koyun saymaya geçiyorum ve

Van şip tu şip tri şip mooor
For şip fayv şip siks şip moooor

diye diye en sonunda aşırı doz çocuk şarkılarından sızıp kalıyorum.

25 Kasım 2013 Pazartesi

Etkin Annelik

Sosyal medyayı kullananlar bilir az biraz, internette bir çok anne grubu vardır. Bunlardan birini takip etmeye başladın mı pek akıllı uygulamalar, önüne şıppadanak bir liste koyar, konuyla ilgili tüm anneler listendedir artık. Sonraaa gün gelir bir bakarsın haberler sayfası aynı haberle dolmuş, sen neye uğradığını anlayana kadar yazı/görsel bombardımanına tutulmuş olursun. Meğer hepsi birden bir yere gitmiş, şak şak fotolar çekmiş, her saniyesini kayıt altına almıştır :/

Böyle bir sürü anne grubu vardır. Evinde oturamayan o etkinlik benim bu etkinlik senin gezen anneler, yazmadan duramayan anneler, ben internetsiz yaşayamam diyen anneler, uykuya hasret bebeye medet arayan anneler.... Böyle gidiyor bu listeler.

Bu yazıda bebesini slingine asıp dolaşan pek sevgili evinde duramayan anneleri konu alacağım. Bu anne grubu birilerinin düzenlediği, analara yemekli bebelere oyunlu etkinliklere her daim katılır, bir konuşmacı varsa anlatılanları kendi hafızasından ziyade fotoğraf çekerek telefonun hafızasına kaydeder, bebesiyle iki boyama yapıp ay çok eğleniyoruz fotoları çekip paylaşır. Bu tip etkinliklere hiç katılmadığımdan gerçekte neler olup bittiğini bilmiyorum ama ekrandan gözükenler böyle algılanıyor anacım. Doğrusu timeline da bu tip gönderiler çıkar çıkmaz kaçacak delik arıyorum.

Dolayısıyla başta reklam amaçlı başlayan bu etkinlik toplantılarının suyu çıktı, burdan reklam verenlere sesleniyorum demedi demeyin. Toplantıya katılan 20-30 kişi dışında reklamınızı alan yok bilesiniz.

Ben bu organizasyonlarda en çok çocuklara üzülüyorum doğrusu. Süsleyip püsleyip çocuğa onca yolu teptir, iki oyun oynasın diye hiç tanımadığı insanlar arasına sok, şak şak patlayan flaşlar altında çocuğun eğlenmesini bekle. Şimdi genelleme yapmam doğru olmaz haklısın ama gördüğüm fotolarda çocuklar hiç de eğlenmiş gibi durmuyor be bacım.

Bazı etkinlikler gerçekten çocuklara hitap eden, eğitici ve eğlendirici aktiviteler ile planlanmış oluyor ama yine de bazı açılardan sakıncalı geliyor bana. Şöyle ki

1-çocukların sosyalleşmeye ihtiyaçları var şüphesiz, fakat yetişkinler kadar sosyal olmasını beklemek anlamsız. Düzenli şekilde göreceği 3-5 arkadaş, her seferinde farklı kişilerden oluşan ve kalabalık bir oyun grubuna göre çok daha faydalı. Çocuklar arkadaşlık kavramını geliştirir, bağ kurar ve birbirlerinin davranışlarını örnek alır.

2- bu aktiviteler her seferinde farklı bir konseptte yapılıyor genelde, oysa biraz rutin iyidir. Önceki maddede belirttiğim 3-5 arkadaş şartı sağlanmış olsa bile (mesela hep aynı çocuklar geliyordur) etkinliklerin değişmesi çocuğu deneme tahtasına dönüştürüyor.

3- değişik konseptler olduğu gibi, değişik eğitmenler, değişik mekanlar; her seferinde adapte olunması gereken birçok yenilik getiriyor çocuğa. Bu kadar değişikliği ona sunmak iyi mi, kafasını neden karıştırıyorsunuz bebenin.

Bunun yerine 3-5 anne toplansa, her hafta aynı yerde aynı çocuklar buluşsa daha faydalı olur. Çocuğu oradan oraya taşıyıp düzenini bozmayın, siz istiyorsanız toplantıdan toplantıya gezin ama bebeyi rahat bırakın.

Yazan: hem özenir hem söver anne :)

Anneye Hayır Denmez

Bunu çocuklara değil büyüklere söylüyorum, bir anne bir şey talep ettiyse asla ve asla hayır denmemeli. Çünkü inan o anne, mecbur olmasa, başka alternatifi olsa o şeyi asla istemez.

Anne olduktan sonra her kadın multifonksiyonel robotlardan hallice bir donanıma sahip olur. Eli kolu hiç durmaz çalışırken, kafası da arkaplanda programlar yapar. Aynı anda yapılabilecek en fazla işi yapabilir,  işleri en hızlı sonuçlanacak şekilde sıralayabilir ve bunları yaparken gerekmedikçe kimseden birşey istemez. Bilir ki olaya müdahil ettiği kişi onu aksatacak, işini yavaşlatacaktır. Mesela bebesi uyur uyumaz bi koşu mufağa dalar çorbasını ocağa koyar, o biraz kaynarken çamaşırını asar, bu arada ortalığı toplar, gelir çorbayı karıştırır, arada bebeyi kontrol eder, sonra başka işe dalar vs. Bütün bu işlerde sıraya çok dikkat etmiştir, asla boşa zaman geçmesine izin vermez.

Bu yüzden ülkeyi yönetecek kişilerin hep anne olması gerektiğini düşünürüm ben. Onlardaki o zehir gibi çalışan beyin hızına hiç bir erkek yaklaşamaz. Ayrıca annelerin merhamet duygusu ayrımcılığa izin vermez. Konuya geri dönecek olursak, sevgili anne etrafında konuşlanmış beyler ve hanımlar. Eğer anne sizden bir ricada bulunduysa onu reddetmeden önce bir düşünün bakalım, reddetme sebebiniz bunca şeyi tek başına yapan annenin, zorda kalmadıkça yardım dilemeyecek annenin gerekçesinden güçlü mü? Mevzu ne olursa olsun hiç sanmıyorum ki sizin işiniz daha acil olsun. Bu yüzden ricaya derhal karşılık verin, bir de nedenini açıklamak zorunda bırakmayın, bu kadının sinirlerini zıplatmayın!

24 Kasım 2013 Pazar

Cinnet sebebi uykusuzluk

Uykusuuuuz gecelerin sabahınıııı bana soooor
Yarım kalan çayımın hasretiniiii bana sooor

Anne olduktan sonra bu şarkıyı en acıklı ses tonuyla söylemeye başladım sevgili mikemmel anneler. Ben ki okulda tüm arkadaşlarım sınav öncesi sabahlarken tek bir kez bile uykusuz kalmamış, çalışmamış olsam dahi uykuyu tercih etmiş bir insanım ve şimdi feci uykusuzum.

Az uykulu gecelerin bana en büyük kazancı, şiş gözler, şapşal bir yüz ve durmadan komplo teorileri yazan bir beyin. Bir gün önce can ciğer kuzu sarması olduğum kocam, uykusuz gecenin sabahında, hatta gecenin ortasından başlayarak bir numaralı düşmanım haline geliyor. Ben uykusuz kalırken sen nasıl uyursun ha, al sana al sana diye bang bang öldürüyorum kafamda. Gerçekte ise terslemeler, zıtlaşmalar, azarlamalar gırla gidiyor. Diyelim sonraki gece uyudum, ertesi sabah sanki hiç bir şey olmamış gibi düşmanım kocacım yine canım ciğerim oluyor :/

Fakat nasıl oluyor anlamıyorum o uykusuzluktan geberme halinde bile bebene full enerjiyle odaklanıyorsun, her ihtiyacını gideriyorsun,  o uykuya dalana kadar zımba gibi olan vücut, daldığı anda sızıp kalıyor. İşte böyle birşey annelik. Bebeme her şey feda olsun onun saçının bir teline kurban olurum modundasın her an.

Genelde tüm annelerin uykusuzluğu yüzünden gözlerinden okunur. Uykusuz bir anne başka bir uykusuz anne gördüğünde onun anne olduğunu şak diye anlar. Çünkü anne olmamış uykusuz kadınlarla uykusuz annelerin halleri farklıdır. Uykusuz anne olmayan kadın, uyumadığı için daha çok  gergin ve streslidir. Kaşları çatık, yüzü asıktır. Fakat uykusuz anne kızgın bir ifadeye değil de şapşal bir yüze sahiptir. O kadar yorgundur ki sanki kızmaya bile takati yoktur böyle ifadesiz bir yüzü vardır. Gerçi bunun bir sebebi de ne kadar yorgun ve uykusuz olursa olsun bebesinin verdiği mutluluktur.

Bu yazıyı okuyan ve anne olmayan kişilere sesleniyorum. Böyle bir yüz gördüğün zaman sen sen ol, uykusuz annenin sinirini bozacak bir şey yapma. Karşısında keyif yapma, çay-kahve içme mesela. Hele hele ayaklarını kanepeye oturup uzun oturma, eline gazeteni de sakın alma. İlla bir şey yapacaksan, bebesiyle on dakika oyna da, yüzüne soğuk su atıp kendine gelsin bu ana.

20 Kasım 2013 Çarşamba

Partnerim Yalnızlık

Eve bir birey daha geldi, iki idik üç olduk, az idik çok olduk ama neden daha yalnız olduk, bunu yazacağım bugün.

Çocuk sahibi olmak gerçekten dünyanın en güzel şeyi. Derlerdi de inanmazdım. Bir yerden kulağıma çalınmış bir söz var, diyor ki; cennette tadılacak zevkin yeryüzündeki yansıması seks sırasında aldığın hazmış. Cennette devamlı bu hazza sahip oluyormuş insan. İşte bununla kıyaslarsam eğer, evladının iyi halleri (işte ağlaması dertleri vs hariç kısımlar) bu hazzın çok çok üstünde diyeyim siz anlayın.

Gerçekten abartmıyorum harika bir eş ve baba olan kocam var. Benim kadar ilgili minnakımızla. Fakat bir yere kadar tabi ki. Anne olunca özellikle ilk zamanlarda sorumluluğun daha fazla. Emzirme var, o var bu var, bi de dokuz ay karnında olduğundan mıdır nedir anne kokusu denen bişey var. Bebenin onu almadan uyumaması var. Yani bebek için önce anne var.

Bu zorunluluktan ötürü müdür bilinmez, bir süre sonra hevesli dahi olsa, babanın eli ayağı bağlanıyor. Bebe ile geçirdiği zaman azalıyor. Geceleri uyandığında nasılsa uyumak için anne isteyecek diye uyanmaktan vazgeçiyor. Böyle olunca, hele de bebenin anneye yapıştığı dönemlerde kendimi çok yalnız hissediyorum.

Zaten bebe dışımda hayatımda pek bir olay kalmamış, akşamları iki lafın belini kırıp da çevremizde neler olup bitiyor diye biraz bilgi edineceğim zamanlar da babasından oyun isteyen bebeye kaptırılınca, o uyuyunca konuşuruz ne olacak diye düşünüp, bebeyi uyuturken ikimiz de sızınca, gecenin bir yarısı uykumu almış halde uyanıp düşüncelere dalınca, anneliğin beni gitgide yalnızlaştırdığını hissediyorum.

Doğru düzgün bir sosyal hayat kalmamış, konuşulan konular hep bebek-çocuk-gelişim, dünyadan bihaber yaşarken yalnızlık annenin en sık görüştüğü partneri oluyor.

Tabi her anne böyle değildir, çevresinde eş dost akrabalar, kapısını her daim çalan arkadaşlar vardır belki. Fakat görüyorum ki öyle bile olsa, anne olduktan sonra kalabalık içinde yalnızlık durumuna geçiyor anneler. Çünkü bebesinin dilini en iyi anlayan sadece o var ve onun dilini en iyi anlayan ne yazık ki eşi ruh ikizi olsa bile kimse ama kimse yok.

13 Kasım 2013 Çarşamba

Her Anneye Lazım #3 Dırdıra Dirayetli Bir Koca

Ben aslında çok konuşan ve dolayısıyla fazla dırdır eden biri değilim. Bazı kadınlar vardır nasıl böyle güzel konuşur, onu dinlerken beni görseniz, hayatında ilk kez reklam görmüş bebe gibi ağzım açık kalırım. Fakat doğumdan sonra bana ne olduysa kocamın her bir tavrı gözüme batar, dırdır etmekten dilimde tüy biter hale gelmişim.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım beyler, gerçekten çoğu zaman dırdırı hakediyorsunuz. Yeni çömez anne kucağında bebesini emziriyor, gazını çıkarırken bebe kusuveriyor. Odada olan baba bunu görüyor ama mendil yetiştirmeyi akıl etmiyor. Sonra da anne biraz telaşlı bir şekilde isteyince de dırdır oluyor. O sırada panik olmuş anne ne yapsın? Canım kocacım aşkım bebeğimiz kustu da şu komidinin üzerindeki beyaz kutunun içinden sarı oyalı ağız mendilini getirir misin desin? E tabi annede hata, emzirme, alt değiştirme, mama yedirme gibi işlerin öncesinde her şeyi tedarik etmeli, bebenin yanına koca bir çanta ile gitmeli. Alt değiştirirken pırt yapıp yeni koyduğu 
bezi mi batırdı; hemen hooop çantadan yeni bir bez çıkarmalı, beslerken mamaları mı püskürttü;  mendillerin ıslağı, kurusu, önlüğü, suyu, ihtiyaç duyulabilecek her şey bir el atma mesafesinde olmalı ki, istemek için babayı kurulduğu koltuktan kaldırmasın. Değil mi ama?

Bebe yürümeye başlayıp da anne ocağın başında batık ellerle yemek yapmaya çalışırken, bacaklarına dolanıp kucak isteyen bebeyi gördüğü halde kayıtsız kalan babaya, anne bir dakikalığına wc ye gittiğinde olmadık şeyleri ağzına sokmuş bebeyi görmeyip gözünü gazeteye kilitlemiş babaya, başka odaları toparlamak için beraber oynasınlar diye bıraktığı bebeyle tv de maç izleyen babaya dırdır etmesin de ne yapsın anne? 

Bazen dırdır edecek bir sebep olmayabiliyor, baba gerçekten her sorumluluğu mükemmel yerine getiriyor ama anneler yine dırdır ediyorsa sorun bakalım neden ey sevgili babalar. Bu mikemmel anne bütün gün bebe bakmaktan cozutmuş, duygusal dengesini kaybetmiş olabilir. Canı alışveriş merkezlerini gezmek, arkadaşlarıyla buluşup dedikodu yapmak istiyor olabilir. Pek tabi ki bunları her istediği zaman yapamadığından içinde biriken stresi dışarı vurmaya ihtiyacı var. Ne yapsın bu anne şöyle sese yalıtılmış bir odası yok ki. En yakını hayat arkadaşı biricik kocasına içini dökecek ama bunu usul usul muhabbet etme şeklinde anlatmaya da vakit yok. Elbette gün içinde çemkirecek, laf sokacak, alakasız bir şeyden bahsederken bir dırdır yapacak. İşte size harika bir bulmaca. Gazete bulmacalarında zaman öldüreceğinize bu kadının yine ne derdi var diye düşünün bakalım. Her soktuğu laf bir ipucu, her dırdırı bir kanıt olarak bırakıyor size.

İşte böyle durumlarda kendinize şunu sorun. Ben bu dırdırı hakettim mi? Yok haketmemişseniz hiç kafanıza takmayın anacım bu karınızın iç boşaltma & stres atma dırdırıdir. Bu dırdırları dert etmeyin ama mutlaka dinleyin, yoksa bir de "sen beni hiç dinlemiyorsun, artık beni anlamıyorsun" dırdırı gelmesi kaçınılmazdır.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Dertlerimizi içimize attık, kahkahalardan buket yaptık

Anne olunca artık kendine ait zaman diye bir kavram kalmıyor, kalsa da bu an dilediğin an olmuyor. O zamana kavuştun diyelim, fakat bakalım bu sefer de canın kalacak mı. Kısacası, keyfinin gelmesi-uygun zamanı yakalamak-keyfini yapacak enerji bulmak, her biri birbirinden bağımsız üç kuşmuş gibi düşün. Bu üç kuş aynı anda hiç bir zaman yuvalarında olamıyorlar ne yazık ki. Benim bebekten sonraki şu son 1-2 yılımda bu üç kuşu yakalamam birkaç kez anca olmuştur. Haliyle zaman zaman derbeder oluyorum.

Bazen diyorum keşke bilgisayarlardaki sistem geri yükleme fonksiyonu olsa bende de. Dışardan bir virüs geldiğinde, ruhum tepetaklak olduğunda birkaç gün önceki halime resetleneyim, her derdimi unutayım.

İşin en kötü yanı ise, içinde ne kadar yangın olursa olsun bebene bunu yansıtamazsın. Gerçi onlar herşeyi anlıyor ya, yine de anlık yaşadıkları için unutuyorlar. Sen de oyun oynarken yaşadığı heyecanı paylaşmak, başarılarıma alkış tutup, gülümsemek, kahkahalarına ortak olmak zorundasın. Şöyle içime kapanayım da ruhumu dinlendireyim veya doya doya ağlayayım da kendime geleyim zamanın yok.

Bu durum iyi mi kötü mü bilemiyorum ama şurası bir gerçek ki, anneyken hayatın zorluklarına arkaplanda direnmek zorundasın. Çünkü her zaman birinci önceliğin evladındır. Bu belki de iyi bir şeydir, aslında hiç bir derdin önemli olmadığını hatırlatıyor sana beben. Doya doya melankoli yaşamak sadece zaman kaybı, hayat bebenin oyun değiştirme hızından bile hızlı akıp gidiyor....


10 Kasım 2013 Pazar

Her Anneye Lazım #2 Pohpoh Perisi

Bu gün çok dertliyim sevgili mikemmel anneler. Tüm hafta boyunca bebeye bak, oyna, yedir, gezdir, yatır, kaldır işlerinden o kadar yoruluyorum ki hafta sonu olunca babaya biraz görevi devredeyim de dinleneyim hayalleri kuruyorum. Fakat hala o hayalime kavuşabilmiş değilim ya neyse. Hafta sonu daha çok iş çıkıyor sanki. Bir de evde hafta içi bin bir zahmetle kurulan günlük rutinleri sıfırlayan bir adamın varlığından mı bilinmez, daha bir kuduruk daha bir zırıldak oluyor minnakım. Öyle ki iki kişi bakıyor olsak bile, üzerimizden dozer geçmişe dönüyoruz ikimiz de.

Bu sabah kocama dedim ki "hiç sormuyorsun aşkım sen bu çocuğa yalnız bakıyorsun?" diye, "hiç merak etmiyor musun olmadığın zaman nasıl başediyorum?"

Tabi bu sorunun cevabı olarak duymak istediğim şey elbette biraz pohpohdu. Bravo karıcım ne güzel bakıyorsun, tek başına nasıl da her şeyine yetişiyorsun, eminim çok yoruluyorsun, gel sana bir sarılayım şeklinde bir gazdı. Fakaaat aldığım cevap ne oldu dersin? Sanki bir tek sensin bu dünyada çocuk bakan!

Çok içerledim sevgili mikemmel anneler. Zaten bebeden iki laf edemez, romantizmi mumla arayıp bulamaz olmuşuz, arada sırada bir güzel söz, iki kelam bile çok geliyor erkeklere bazen. 

Hani derler ya erkekler dolaylı imaları sevmez onlarınki düz mantık çalışır, sen de ima edeceğine ilgine ihtiyacım var kocacım deseydin diye. Ben buna hiç inanmıyorum dostlar. Bence bu kadınlardan kaytarmak için yine bir erkek tatafından uydurulmuş bir teori. Bu erkekler ki futbol maçlarında on hamle sonrasını öngörür, çeşit çeşit taktikler kurup kafalarında maçlar yazar, sözkonusu kıt akıllı(!) kadınların laflarına gelince düz mantık ararlar. Yok öyle yağma.

Erkekler bir yana, toplum olarak da pohpoh cimrisiyiz. Annem nedense, "aferin kızım bebene ne güzel bakıyorsun" yerine, "biz zamanında kaç bebe baktık, bezlerini de elde yıkadık ne var ki" demeyi tercih eder. Komşu teyze "ooo oooo biz neler çektik büyütürken bunlar senin iyi günlerin bir de büyüyünce gör" der, çocuk büyütmüş olsalar bile kimse kimsenin halini anlamaz, görmez, biraz pohpohlanmaya ihtiyaç duyduğunu idrak edemez.

Oysa bilseler, hele hele babalar bilseler, verdiğin gazla kutu kutu enerji içeceği içmiş gibi kıvama gelecek anne, değil bebeyi sana yıkmak, her bişeyi çekip çevirecek, nefis sofralar hazırlayacak, yüzünden gülümseme eksik olmayacak. Tek bir güzel söz, ona büyük kazanç olarak geri dönecek.

Ama yok ne bunu idrak edecek ne de söyleyecek akıl yok. Var da buna çalıştırmayı tercih etmiyorlar diyelim.

Bu yüzden ben de hayallere daldım, keşke bir pohpoh perim olsa, pilim bitmiş, neşem kaçmış olduğu zamanlarda sevgili periciğime seslensem, pohpohçum beni biraz pohpohla desem. Kulağıma fısıldasa, sen çok iyi bir annesin, bebenin huysuzluğu senden değil dişi acıyor ondan dese, kalbime ferahlık, yüzüme ışık verse, beni tüy gibi hafifletse.... Ne güzel olurdu....

9 Kasım 2013 Cumartesi

Her Anneye Lazım #1 Sese Yalıtılmış Bir Oda

Zaman zaman keşke evimde bir sessiz oda olsa da avazım çıktığı kadar bağırsam, tüm küfürleri saysam diye iç geçiriyorum. Tabi bunun için anne olmak şart değil, anne değilken bile iş hayatı, iyi gün dostları, kızlı erkekli mevzular, başımızdaki vır vır öten baykuşlar da insanı çileden çıkarıyor.

Hangi rahatlama tekniği size uygun bilemem ama bağırmanın yerini hiç bir şey tutmuyor anacım. Hele anne olunca karşınızda bin kere söyleseniz de aksini yapan bir bebe olunca bininci söyleyişte ister istemez ses yükseliyor. Bu gidişatı farkeder farketmez kendimi durdurmayı başarıyorum ama beynim zonklamaya, gözlerim ateş çakmaya hazır bir çakmağa dönüşüyor. İşte bu anda öyle bir odam olsa girsem kapısını kapasam bir çığlık atsam normale dönecekmişim gibi hissediyorum. Zira hiç bir derin nefes beni rahatlatamıyor.

E tabiki de böyle bir odam yok :( O zaman mümkün olduğunca mekandan uzaklaşmaya çalışıyorum, minnakıma bakacak biri varsa tabi. Yoksa içimde o alev artık ne zaman geçerse tüm gün dolaşıyorum öyle.

İşimiz çok çok çok zor,  hayat bir sınav biliyoruz da, bebe olunca, öss ye iki ay kala açılan hızlandırılmış kurslar gibi oluyor bu sınav. Tamam hepinizi alt edicem söz ama bi teker teker gelin yahu, teker teker!

7 Kasım 2013 Perşembe

Annedir ne yapsa yeridir!

Anne olmanın en keyif aldığım yönlerinden biri kesinlikle bu: toplum içinde en saçma salak hareketleri yapsam bile yadırganmıyor oluşu. Çünkü yanımda minnakım vardır, ne yapıyorsam onun için yapıyorumdur (gibi görünse de bazen sırf stres atmak için işi abartmıyorum değil ). Oh dilediğim kadar dibine vurabilirim.

Bunların başında yüksek sesle gülmek, konuşmak, çığlık atmak geliyor. İnanmayacaksın ama ben anne olduktan sonra kahkahalarımın nasıl olduğunu öğrendim. O zamana kadar nasıl bir ses çıkardığımı bilmiyormuşum. Çok kikirik bir sesim olsa da umrumda değil, hiç çekinmiyorum. Sonraaa minnakımı yüksek sesle çağırmalar, bir başarısının ardından gelen bravolar. O mıy mıy sesim gitti, yer yer çocuk sesi kıvamında canlı neşeli bir ses geldi :)

Hele abidik gubidik surat ifadeleri, el kol sallamalar yok mu? Dışardan kimbilir ne kadar acayip görünüyorum. Fakat hiç yadırgayan bakışlar farketmiyorum, genelde gıpta ile bakıyorlar bize, o zaman değmeyin keyfime. İstersem saçımı tarayamamış olayım ne farkeder, anne sıfatımdan dolayı rahatça yırtabilirim. Nasılsa düzgün olsa bile bozulacak :)

Bir de parklarda yeniden çocukluğumu yaşıyorum ayol. Tahtıravallide bebemin karşısına oturuyorum, zıplama şeysi varsa hop hop zıplıyorum. Daha oturamayan bir bebe iken başlayan onu kucağımda tuttuğum salıncak sefalarım, bu aralar o salıncakta o sallanırken illa yanındaki salıncağa benim oturmamı istemesi ile (tabi boş ise) tavan yapmış durumda. Gel keyfim gel. Ha sahi bir de çocuk oyun mekanlarındaki top havuzu trombolin gibi şeyler var. Bizim çocukluğumuzda yoktu ki öyle top havuzlar falan. Doğrusu çok özeniyordum, şimdi minnakımı yalnız bırakmama bahanesiyle dalıyorum havuza :) Herhalde bu durum daha bağımsız olacağı 3-4 yaşına kadar sürecek, o zamana kadar iyice tadını çıkarmalı veya bir bebe daha yapmalı :))

Velhasıl kelam anne olmak çok keyifli bişey. Delilerin tavırları nasıl anormal sayılmıyorsa, anneyken  de öyle oluyorsun. Tabi bu annelik bir nevi delilik demek de oluyor ya varsın öyle olsun :)

5 Kasım 2013 Salı

Bebekler Sakinlik Sever

Ne kadar sosyal olursan ol, doğumdan sonra ilk üç ay, hadi o çok dersen ilk kırk gün dizini kırıp evine kapanacaksın gülüm. Eskiler boşuna dememişler kırkı çıkmadan dışarı çıkılmaz diye. 

Bu iddialara inanırsın veya inanmazsın o sana kalmış, ama sen gel de benim tavsiyeme uy. Aslında tamamen dışarı çıkma demiyorum, eğer evinin yakınında ağaçlık sessiz parklar varsa, ya da ne bileyim şırış şırıl akan bir dere kenarındaysa evin, her gün mutlaka çık ve bebeni açık havada uyut. Fakat istanbulda yaşıyorsan, çıktığın andan itibaren bir düüüüt sesi, trafiğin uğultusu, insanların gürültüsüne maruz kalacaksan, hiç yeltenme.

Tabi bu sakin ortamı ev içinde de sağlamak lazım. Bebek görmeye gelip de çan çan konuşan kadınlar olursa onları defet, eğer kovamıyorsan gir odana kapan, bebeni sakla anacım. Kim ne derse desin hiç umursama, o bebeye bakacak olan sensin, senin beben senin kararın.

Bebek dünyaya gelerek zaten çok büyük bir şok yaşadı, etrafında annesi hariç her şey yeni. Üzerindeki kıyafet, başını koyduğu yastık, gördüğü ışıklar, duyduğu sesler. Bir an kendini yerine koy ve düşün korkunç bir dünya sanki. Bu kadar çok uyarana birden bire maruz kalmışken, bir de ani sesler, çeşitli tipteki gürültüler, onu mıncıklayan eller... Of of

Elbet hepsine alışacak ama bu süreci yavaş yavaş yaşatmak lazım. Sakin ortamlarda bulunan bebek daha kolay uykuya dalar ve daha huzurlu olur. Yenidoğan bebe zaten bütün gün uyuyor deme, evet uyuyor ama her uyku aşamasında aslında nasıl uykuya dalındığını da öğreniyor. Bu sürece destek olup ilerleyen aylarda kolay sakinleşip kolay uyuyan bebeye dönüştürmek senin elinde. Yok ben köstek olacağım dersen, büyüdüğünde algıları daha da açılmış olan bebeyi uyku aşamasına geçirmek için kırk takla atman gerekecek. Bu söylediklerim bilimsel bulgulara değil yüzde yüz anne bulgularına dayanıyor. Gördüğüm tüm bebelerde bu fark kendini gösteriyor. Bundan başka etmenler de var elbet, onları da yazıcam sırası gelince.

Bebem gürültüye alışsın mı diyorsun bunu her gün azar azar radyo falan açarak yapabilirsin. Tabi yine onun tepkilerine bakarak, rahatsız oluyorsa illa ki kendini belli edecektir. 

Bir çocuk yetiştirmek hayattaki en büyük sorumluluk. Çok zor ama çok keyifli. Her geçen gün bebendeki gelişmeleri görünce, bunu milyonluk maaşlı işlere bile değişmem diyeceksin. Öyle çok sevecek, öyle gurur duyacaksın...

4 Kasım 2013 Pazartesi

Bir Anne Bir Anneye Gel Beraber Yuva Açalım Demiş

Analarımız beş on bebe büyütmüş de bebek-çocuk uzmanı olmamış, zamane anneleri daha ilk bebede uzman kesiliyor vallahi. Bir birine tavsiye vermeler, aaa ben hiç ayakta sallamadım sen de sallama diyenler, o marka iyi değil bunu kullan, o aşı zararlı yaptırma, bu ürün organik değil alma, yoğurduna şeker çalma vs vs vs....

Meğer herkes anne olmaya da, anne uzmanı kesilmeye de ne kadar meraklıymış. 3-5 anne bir araya gelmeyegörsün tek mevzu bebek bakımı, bebesine neler yaptığı. Bir de bunun bir üst aşaması, bebesini överken aslında ben iyi bir anneyim de ondan bebem böyle diye poposu kalkmış anneler var ya o da ayrı bir alem ;)

Bazen gerçekten öyle oluyor. Bebesiyle işleri harika idare eden hiç sorun yaşamayan anneler de oluyor. Bunlar belki şanslı belki gerçekten çok başarılı ama nedense bu kişiler de pek mütevazi oluyor, neyi nasıl becerdiğini anlatmıyor. Bu davranışı çok doğru bulsam da keşke her bebeye uyan bir formül geliştirmiş olsa diye iç geçiriyorum. Hayat ne de güzel olurdu !

Zaman zaman ben de tüm günüm ve gecem minnakımın bakımı ile geçince hayallere dalıyorum. Acaba evi kreşe mi çevirsem, o kadar emek veriyorum bu işi öğrendim sayılır, ha bir çocuk bakmışım ha beş çocuk. Nasılsa her öğün taptaze mamalar hazırlıyorum çok yaparım ne çıkar, hem beraber oynarlar hem de oyun grubuna gerek kalmaz, nasılsa her gün minnakıma bir aktivite yapıyorum ha bir ha beş kişi, oturturum yere veririm ellerine tencere, çalsınlar dursunlar. Bizim minnak zaten çok cırlak, onların sesi de eklense nolur ki, evet evet yaparım ben bu işi...

Sonra birden bire gözlerimdeki perde kalkıyor bir de bakıyorum ki minnakım masaya çıkmış uçma talimi yapmaya hazırlanıyor. Aman aman tüm hayaller kış kış, yedirmesi oynaması neyse de en zoru güvenlikleri, ya bunlar çil yavrusu gibi dağılıp her biri bir yerden atlamaya kalkarsa hangi birini tutarım, ya bir yeri yarılsa anasına ne derim, bir kaza olsa hangi birini kollarım. Oyh bu iş beni aşar, bir tanesinin aksiyonuna dayanmayan kalbim süpernova gibi patlar.

Mükemmel Annenin Mikemmel Anneye Dönüşümü

Ah ah hamileyken ne tatlı hayallerim vardı,  minnakımı böyle tutarım, şunlarla beslerim, onunla ne güzel oyunlar oynarım, slingine atar çarşıları dolaşırım...

İlk acemiliği attıktan sonra bu hayalleri kısmen gerçekleştirdim, yapmadım değil, kırkını bile beklemeden gezdik tozduk ama hayal kurarken göz ardı ettiğin sonra tüm çıplaklığıyla yüzüne çarpan bir gerçek var: bu bebe oyuncak değil, kendi prensipleri bir karakteri var!. Her istediğin zaman zırt diye dışarı çıkamazsın, yoruldum uyusada dinlensem diyemezsin, ne zaman canı isterse o zaman olacak, sen zamanını ona uyduracaksın.

Pek tabi ki rutinler oluyor, rutinsever bir anne olsan da olmasan da bebe illa bir rutin yaratıyor kendine. Ancak bu rutinlerin değil bir ay sonraya, bir hafta sonrasına bile süregelmesi zor, durmadan değişip değişip duruyorlar hainler. Defalarca rutin çizelgesi hazırlamaktan bıkkınlık geçiren mükemmel anne için ilk dönüşüm burada başlıyor. Artık defterler, dijital notlar gereksiz, her türlü plan annenin kafasında şak diye yazılıyor, hem de a b c d e f g versiyonlarıyla. 

Sonra uyku problemleri mesela, kolik ise daha da fena. Uyguladığında kesin olacakmış gibi anlatılan metotların hepsinin faydasız kaldığını görünce yaşanan şok. Issız bir çölde haritasız kalmış gibi oluyor tecrübesiz anne. Bir tek yönünü bulmak için kutup yıldızı bebesi var ama onun da neye işaret ettiğini bilmiyor ki. Bir o uca gidecek bir bu yöne bakacak, en sonunda kutup yıldızının işaretini okuyacak. Bu süreçte ilk baştaki özgüveninin onda biri kaldıysa ne ala. Sürekli anneliğini sorgular hale gelir dönüşüm aşamasındaki mükemmel anne.

Ondan sonra dişler, hastalıklar, yeme sorunları, yemek seçmeleri, sonra psikolojik sorunlar. Yabancı ortamlara girmek istemeyen, olur olmaz şeylerden korkan, okula gitmek istemeyen, hayali arkadaş edinen ...  bir bebe ile uğraşırken  o mükemmelliğinden eser kalmamıştır ama daha tam da mikemmel anne olmamıştır.

Ne zaman kabulleniş dönemine geçecek işte o zaman olacak o. Kendini suçlamayı bıraktığı, elinden gelenin en iyisini yaptığını ve daha da önemlisi bebesi için olabilecek en iyi annenin kendisi olduğunu anladığı zaman, mükemmel anne mikemmel anneye dönüşmüştür. Biraz umarsız biraz deli ama bebesi için en gerekli...


3 Kasım 2013 Pazar

Hamilelik Öncesi Testlerine Kalp Taraması da eklenmeli

Hamile kalmaya niyetlendin ve önce bir kafın doğum uzmanına gittin. Hormonlar, yumurtalıklar herşey tamam, rahim içi bakımın da yapıldı, bir bebek için her şey hazır. Allah kalbine göre versin istediğin zaman anne olursun inşallah. Fakat anne olmadan önce, kalbinde bir çarpıntı, tekleme falan varsa önce bu konuyu da irdelemen benden sana tavsiye.

Bana söyleyen olsaydı valla da billa da dikkate alırdım, doğrusu bu çok önemli bir mevzu. Çocuk olduktan sonra kalbin on kat daha hızlı atacak, on kat daha yorulacak çünkü.

Buraya koyacaktım tekrar bulamadım, geçenlerde piled higher and deeper karikatürlerinde gördüğüm bir parenting grafiğini. Çocuktan önce ve sonra mutluluk ve endişe oranlarını gösteriyordu. Her ikisi de feci şekilde pik yapmış çocuktan sonra, görünce valla ne kadar da doğru dedim. Bir tavan bir dip böyle fırtınada kalmış minik bir sandal gibi çalkalanıyorsun.

Bunu bizzat her gün yaşayan biri olarak, bazen dayanamayacak gibi oluyorum. Kalbim yerinden fırlayacak, tıp tıp atarken patlayacak gibime geliyor. Bir de hani bazen göğsün tam orta yerinde bir taş varmış da, derin bir nefes alınca geçecekmiş gibi olur ya, gün boyu sürekli o his orada. Bütün nefeslerim artık hoooh diye derin nefeslere döndü amma velakin o taş hep orada, daima benimle. İşte ben anneliği bu hisle özdeşleştiriyorum.

Buraya kadar yazdıklarımdan sanki bu çarpıntıların ve taşların nedeni sıkıntıymış gibi algılanmış olabilir. Hayır öyle değil, sebebi sadece sıkıntı ve endişe değil, mutluluk, sevinç, heyecan da aynı hissi veriyor, daha doğrusu asıl sebep tüm duyguların maksimumda olması ve gün içinde durmadan o duygudan bu duyguya savruluyor olmak.

Bu öyle bir his ki, anne olana kadar hiç birşeyde yaşamadım bunu ben. Tarifi yok ve bu kadar hızlı değişimler hayatın hiç bir kısmında yer almıyor. En extrem sporlarda bile bu heyecana varılamıyor, birkaç tanesini denedim de ondan biliyorum. Böyle olunca sağlıklı düşünmek de zor ya, hadi o başka bir yazının konusu olsun. 

Uzun lafın kısası, anne kalbinin bu gerilime dayanması için çok ama çok sağlam olması lazım. Ya yoga ya ilaç ya da çocuğu bir süreliğine satacak başka bir kucak bulmak lazım ki sağ kalabilesin. Şimdi derin bir ohhm çekeyim de minnakımın yanına geri döneyim, bu duygu sarhoşluğunun bağımlısı oldum diyebilirim ;)

Newton Amca'nın 1. Kanunu

Fizikçi Newton amca taa iki yüzyıl önce demiş, ne etki verirsen o tepkiyi alırsın. Etki ettiğin kadar tepki kanunu. Bu yasa fizik için söylenmiş olsa da hayatın her alanında geçerli. Sonuçta her şey enerjiden ibaret.

Bebeler de doğduklarından itibaren çeşitli yollarla etkilemeye çalışırlar dünyayı. İlk zamanlarda ağlamadır bu, sonra eller bacaklar da bu amaca hizmet eder. Bebenin etkisine hemen tepki vermek önemlidir. Yoksa kendini dünyada yalnız ve en önemlisi de önemsiz hisseder. Mesela devlet yurtlarındaki sahipsiz bebeler böyleymiş :(Tüm ağlamalarına hemen tepki verilmeyince ağlamanın işe yaramadığını anlayıp sessizliğe gömülürmüş bebeler. Sakın ağlamayan bebe ne güzel dediğinizi duymayayım, ruhundaki yaraları bilmiyoruz hiç birimiz. Diğer yandan hem ağlamayan hem de tatmin olmuş bir bebe yetiştirmek mümkün. Etkilerine anında tepki vererek! Bir süre sonra bebe ağlamayı bırakıp hafif bir ses çıkarır, çünkü annesinin hemen koşup geleceğini, ağlamasına gerek olmadığını biliyordur.

Tabi bebekler başka nedenlerden dolayı ağlamaya devam edebilir, karnı ağrıyordur, dişi acıyordur belki, buna karşın annesini çağırmak amacıyla (acıkma, kaka yapma, kucağa alınma vs) gibi sebeplerle ağlaması minimuma iner.

Zaman geçip bebe büyüyünce, ilk başta duydukça ölüp biteceğin, sonrasında günde bin kez söylüyor diye baygınlık geçireceğin anneaaaa nidalarına karşı bazen tepkisiz kalmak isteyebilirsin. Hatta  benim kafamı yastıklara gömme isteğim bile doğuyor zaman zaman. Fakat mikemmel bir anne olarak hemen Newton amcayı hatırlıyorum ve geldim annem, yettim paşam, söyle yavrum lafları eşliğinde bebenin yanına varıyorum. Neme lazım şimdiden etkiye tepki verilmesi gerektiğini benden öğrensin de, yarın öbür gün hadi yavrum, kalk bebem, giyin tatlım, yemeğini bitir prensim gibi lafları binletmeden dediğimi yapsın ! Umarım yani.

Süper Düper Mama

Süper anne dendiğinde akla neler gelir bakalım
-çocuklarına mükemmel şekilde bakıyordur
-doğumdan hemen sonra çabucak fit olmuştur
-evini harika çekip çeviriyordur
-kocasına, sosyal hayatına düzenli vakit ayırıyordur
-her daim bakımlıdır, saçı yüzü düzgündür
-çalışıyorsa hem işini hem de bunları idare edebiliyordur
-her gün kendine vakit ayırıyordur

Galiba her annenin aklına gelen şeyler üç aşağı beş yukarı bunlardır fakat benim bu tanıma itirazım var.

Neden böyle olmak zorunda olsun ki. Öyle bir anne vardır ki çocuğundan ayrı zaman geçirmek istemez, hepsinin mükemmel olması derdinde değildir, huzurlu mutluysa yetiyordur, belki kilolarıyla barışıktır, saçlarını tarayamasa bile umrunda değildir. Kısacası bunlardan hiç biri için keşke demiyordur. O zaman o anne bunları yapmıyorsa (belki de yapabilir bile ama tercih etmiyordur) süper değil mi? Hep toplumun standartlarına mı uyulması gerekir?

Tabi ki hayır, olmamalı da. Bu durumda süper anne tanımı yeniden yazılmalı. Dikkat edersen bebek olduktan sonra yapmak isteyip de yapamadığın, her keşke dediğin şey, kişiden kişiye değişebilir ve pek tabi ki senin keşkeni yapabilen anne senin için süperdir. Bazı annelerin keşkesi kendine bakmak iken bazı annelerin keşkesi kitap okumak olabilir.

Diğer yandan keşkesi hiç olmayan anneler de olabilir. Bunlar her istediğini yapıyor da olabilir, keşke demekten vazgeçmiş de olabilir. Sonuçta hayatından memnun ve mutlu ise o bir süper annedir.

2 Kasım 2013 Cumartesi

Montessori didin başımın etini yidin

Evet tamam ben de yeni yetme bir anneyim ama Montessori'yi yeni öğrenmedim. Ben diyeyim 5 yıl sen de 10 yıldır haberdarım bu ekolden. Okudum araştırdım, amacını iyicene anladım, zaman zaman da minnakıma etkinlikler yaparım.

Sosyal medyada görüyorum bebesinin yaptığı her haltı #montessori diye taglemiş analar. Bebesi bezelye ayıklarken kurcalamış hoop montessori, yerleri silerken o da bir iki toz almış hoop montessori. Kırk yıllık anamın çocuk bakma yöntemi olmuş sana montessori.

Bu uğurda güzel güzel aktivite yapan analar var onlara selam olsun. Fakat hakkında kabaca bilgi sahibi olmuş, bebenin her yaptığını bu şekilde atfeden kişilerin kendini bir şey becermiş zannetmeleri, çok mükemmel anneyim havaları tuhafıma gidiyor. Sen önce bebene hazırladığın odaya bak, koymuşsun tavana kadar dev gibi bir dolap, kocaman bir yatak. Tabi bu iş sadece yer yatağıyla bitmiyor. Bebesi beşikten düşecek diye ailecenek yer yatağına geçen ve koyun koyuna yatarken kendini montessori yapıyorum sanan analar da olabiliyor.

Diğer yandan belli bir yaşa gelmiş bebe illa ki bazı ev işlerini kendisi yapmak istiyor. Taklit ederek deneyerek öğrenme dönemindeler çünkü. Ver tabakları masayı hazırlar, çöpleri toplar, oyuncakların kutusuna koyar, bez bulunca sehpaları cilalar... Bunlar montessori nedir bilen ananın da bilmeyen ananın da bebelerinin yaptığı şeyler. Tek farkı biri havalı bir isim veriyor diğeri ise çocuk işçi çalıştırıyor.

İlla ki ben çocuğuma Montessori yapıcam dersen bu işin Türkiye'de ilk öncüleri olan sitelere alayım seni:
1-http://montessoriegitimi.blogspot.com
2-http://www.montessori.org.tr/

1 Kasım 2013 Cuma

Senin neyine baby led weaning

Mikemmel bir anne olaraktan bebek için en iyi en trendy olan konuları iyicene araştırıp uygulamak en birinci görevimiz. Adamlar diyor ki daha ek gıdanın ilk aylarından itibaren, ne veriyorsan ver eline bebenin, kemirsin dursun. Bu sırada üstü mü batmış, beyaz koltuğun karalar mı bağlamış hiiiç dert etme, çocuğun çiğnemeyi öğrenecek her bişeyi ayırt etmeden kendi başına yiyecek. Bundan böyle yemesi için ne peşinde koşacaksın, ne de günde on kez rondonun dırt sesinden migrene tutulacaksın. Öyle faydalı bi iş.

Eh az biraz uyguladık, minnakım da çok güzel çiğniyordu allah için. Hani böyle deveye verirsin samanı çiğner durur bütün gün hah işte öyle. Amma velakin bebe biraz büyüyüp de mama sandalyesinde akrobasi gösterilerine hazırlık yapadururken, bir yandan onu tutayım, bir yandan da saçtığı yemekleri, bedavaya dağıtılan eşantiyonlar gibi havada kapayım derdinde iken ne bel kaldı ne diz yarebbim.

Ben yine de akıllanmadım ve bugün doğru düzgün hiç bişey yemedi diye en vitaminlisinden bir pilav yaptım, içine mıncık mıncık ettiğim tavukları ve sevgimi katıp bebenin huzuruna vardım. Artık kaşığı tutabiliyor sayılır, o yerken bir iki twit atayım dedim ve arkamı gördüm bir de ne göreyim. Minnakım pilavı elle yemeyi tercih etmiş ve üst başı geçtim, mama sandalyesi, halılar yerler her yer pirinççç. Kızanım kar yağıyo yapmış meğersem.

Doğrusu bir şişe sıvı yağ dökse bu kadar dertlenmem ama pilavı temizlemek çok zor anacım. Temizlemeye çalışırsın eline yapışır, halılardan toplarsın benek benek lekeler, hele üzerine basılmış ise vay haline. Bir de birkaç gün sonra bile çorabına yapışmış pilavlar, bu da ne böyle sümük müdür nedir diye düşünmene sebep olur. Her yerden çıkar bu hain pişkin pirinçler.

Bundan sonra baby ladmiş medmiş yok. Oturturum karşıma tıkarım ağzına yerse yez yemezse yemez, bu iş mikemmel türk analarına uygun değil bacım.

Günün sözü; ben ettim sen etme, beben büyüyene kadar pilavı kendin besle.