17 Haziran 2017 Cumartesi

tisikkirler kocicim

ne zamandir yazmadigim bloguma geri dondum, sebebi ise kocam. artik annelikte yillari geride birakinca, ne baskalarinin anneligini ne de kendimi ti'ye alasim gelmiyor. fakat diger yandan buyuk bir ivmeyle beni tirmalayan bir mevzu var ki rahatlamak icin yazmam lazim. is bu postu o nedenle yaziyorum sayin izleyiciler...


kocam beni sinir ediyor, gercekten ama gercekten. su anda cocukla disari birsey almaya gonderdim onlar yokken evdeki islerimi rahatca yapip bitireyim diye ama sinirimden is yapamiyorum, yazip rahatlamam lazim. evdeyken ise hic yapamiyorum benim bir topladigim bes kat fazla olarak bozuluyor cunku. igneyle kuyu kazmak gibi birsey.

son gunlerin falsolarini birbir dokecegim. tum kabahatlarini carsaf carsaf yayinlayacagim kocacim. belki aklin basina gelir desem de gelmeyecek bilmiyorum. makine gibi her komut programlanmadikca yapmiyor bu erkekler.

en sonuncusu bu sabah oan. iki aydir monte edilmeyi bekleyen masanin parcalari, bu sabah salonun ortasina konuldu sak diye. belki birkac gun boyunca yavas yavas yapacak. ve tabi onlar ortada duracak. salon buyuk soyle kenara neden koymadin? halinin ustune koysun cizilmesin istemismis. bir ortu serip kenara cekmek aklina gelmiyor. ve ustelik salonun ortasindaki parcalarin bir oyun alanina donusecegi, cocuklarin atlayip ziplarken yaralanabilecegi, veya onu gectim onunla oynamasalar bile tam yol ortasi kosarlarken takilabilecekleri hic mi hic aklina gelmiyor? neden gelmiyor bilmem. cunku kafasindaki tek senaryoya cozum bulundu ya gerisi muhim degil. anne nasilsa diger tum meseleleri cozer. oldu gulum.

bir diger aklima gelen gecen tatilden donerken verdigimiz on dakikalik molanin yarim saatten fazla uzamasi. cocuk magazadaki oyuncagi alacagim diye tutturdu, babasi da almayacagim diye. abartisiz diyorum tam yarim saat cocuk agladi, adam basinda bekledi. al diyorum almiyor, gitmeye ikna edemiyor, cocuk yerlere yatiyor, ne susturabiliyor ne vazgecebiliyor. yani ben elinden alip tamam ben oderim deyip de olayi bitirene kadar saatler bile gecse umrunda olmayacak. ben daha ilk dakikada gozunden anlarim vazgececk gibi mi degil mi? degilse ugrasmam cunku hepimizi yipratiyor. fakat beyimiz ogrenmesi lazim aglar aglar susar diyor. nasil susuyor acaba. yol boyunca saklabanlik yapmaktan, kucucuk arabada 130 ile giderken one arkaya iki buklum gecmekten, dusenleri almaya, sussunlar diye oyunlar bulmaya kivranirken beni dusunen yok. yeter ki beyimizin dedigi olsun. oldu gulum oooldu.

bak yazdikca sinirlerim tepemee cikiyor. bu simdi baska odaya gider, ne icin gidecegini soylemez. bekle allah bekle, cocuklar sorar babam nerde, bilmiyorum kizim isi var herhalde. gelmiyor adam. ben kalan isime devam edicem, baska bir odadan birsey alip gelicem mesela, ya da yataklari toplucam birakamiyoru  cocuklari bekliyorum ki adam gelecek deeee, ben isimi yapicam daaaa. ve neden gittin deyince oyle kisisel bir is olur ki bu. ve nasil olur da o kadar uzun surer sasar kalirsin.

ay en gicik oldugum seylerden biri de su. diyelim cocuklar bir oyuncagi dagitti, ya da  zilyon tane parcasi olan bir oyuncagin yada kitabin bazi parcalari bir yerde kaldi. onlarin ayni yerine konmasi gerekir degil mi? herhangi bir yere degil, o oyuncagin diger parcalarinin oldugu yere. cunku bir sonraki seferde kolay bulursun. o parcalar asla ortadan kalkmaz ben soylemeden. hic uyarmasam gunlerce orada durabilir, koltugun ustundeyse ona degil yanina oturur mesela. kaldirayim da rahat oturulsun diye dusunmez. bekler ki dagittigi gibi cocuklar kaldirsin. e kaldiracaklar, sanki kendisi yapiyor da onlar da yapsin. hergun toplanan oyuncaklari, kalemleri, yirtik kagitlari da cocuklar topluyor zaten. masallah bana ne tertipli akilli cocuklar yetistirmisim, mum gibi yapiyorlar evi tu tu tu...

ayni sey mutfakta da soz konusu. diyelim yemek sonrasi tabaklar toplanip bulasik makinasina girecek. ola ki ben yapamadim, birsey cikti diyelim cocugun kakasi geldi veya uyutmaya gittim. eveet guzel masa toplanmis. ama biraz zoom yapalim, a-a masanin ustundeki tum kirintilar ve yemek artiklari oldugu gibi duruyor. silmezsem eger sabah kahvaltimiza da eslik eder o kirintilar hic sorun degil beyim icin. sonra biraz mutfagi dolasmaya basliyorum. lavabonun icindekiler hala lavaboda. ocaktaki bos tencereler hala yerinde. tezgahin silinmesi buyuk luks olur zaten onu gectim de, tezgahtaki bulasiklar kapsama alani disinda kaliyor. e zaten ben de masayi topla dedim, tezgahi topla demedim ki. ilahi ben

ay yazdikca rahatladim sanki. simdilik gelmeden isime devam edeyim. yine yazacagim eminim zira bizim evde bu mevzu hic bitmez....

10 Temmuz 2015 Cuma

Babalar Çocuk Bakınca

Geçenlerde bir arkadaşımla kınuşuyoruz. Kocası bir tam gün boyunca iki yaş sendromlu bebesine bakmak zorunda kalmış. Daha kapıya geldiğim anda çocuğu kucağıma fırlatıp başka odaya kaçtı dedi. Ve evi görseydin, hayal dahi edemezdin. Tam üç saat sürdü toplamak.

Bunu duyunca kahkahayla güldüm. Gülmemin nedeni elbette ki o baba değildi, genel olarak tüm babalardı. Tamam gerçekten anneler gibi çocuk bakan babalar da var ama nadir işte. Çoğumuzun kocası üç aşağı beş yukarı aynı.

O günden beri düşünüyor ve gün içinde kendime dikkat ediyorum. Nasıl oluyor da hem çocuk bakıyor hem evi derli toplu tutabiliyor hem de yemek falan hazırlıyoruz. Hem beynimiz hem vücudumuz aynı anda birçok işi yapıyor. Her gün, haftasonu ve hafta içi, gece ve gündüz sürekli çalışıyoruz. Ve ciddi birşey olmadığı sürece düzen hiç aksamıyor. Bu gemiyi yürütmenin ne kadar büyük bir efor gerektirdiğini keşke tüm erkekler anlayabilse.

Anlamaları için de tecrübe ettirmemiz lazım. Bu günlerde ben de düşünüyorum arkadaşımın yaptığını. Sınırlı sürelerle değil, tam bir gün çocuk baktıktan sonra adam eski adam olabilecek mi merak ediyorum!


29 Haziran 2015 Pazartesi

Bedava Çocuk Eğleme Rehberi

Günümüzün mikemmel analarının, çocuk büyütürken, blw ile organik besleyeyim, en az iki dilli yetiştireyim, montessori ile zekasını pekiştireyim şeklindeki yaklaşımlarından sonra gelen en önemli hedefi, çocuğumu "kaliteli bir şekilde eğlendireyim" amacını taşıyor.

Haftanın bir günü en iyi aktivite merkezlerinde kes yapıştır işleri, bir diğer gün ritm okulu, başka bir gün mini yogası jimnastiği, bigün arkadaşlarıyla buluşma toplantısı, eh bi gün de parka gideriz diyerek haftayı tamamlama telaşındayız. Hafta sonu da babasıyla gezeriz, oh, bol bol gezsin, öğrensin, eğlensin çocuum. E ne demişler çocuklar deneyimleyerek öğrenir. Çocuuğuma fırsat sunmazsam nasıl öğrenecek değil mi ama?

Bütün bunlar iyi hoş da, bu derslere harcanan paralar, yollara akıtılan benzinler, gittiğin yerdeki cafelerin normal üstü fiyatları, e bi de çocuk balon neyin görüp istedi onların masrafı derkeen, bu işlerin biraz pahalıya mal olduğu aşikar :) İşte en mikemmel anne olaraktan size ucuza çocuk nasıl eğlendirilir, düşündüm taşındım ve de ig'den araştırdım, işte yazıyorum sıkı durun.

- biiiir: pek tabi ki en hesaplı seçenek, kır dizini otur evine seçeneği. Tabi evde çocuğunu eğlemek için artık palyaço mu olursun, evin altını üstüne mi getirirsin sana kalmış.
- iki: 3-5 kişilik bir arkadaş geubu kur. Varsa eş dost akrabalardan, yoksa parka gidip insanlarla tanışıp kaynaşaraktan, çocuğuna yaşıt çocukları olan analarla haftada bir toplaşın. Evin misafir ağırlayacak hali yok diye çekinme, sayesinde haftada bir evi toparlamış olursun. Ne zaman yaparım diye dert etme, misafir gelecek evler en hızlı toplanan evlerdir :)
- üç: çocuğuna bir arkadaş grubu oluştur. Veya eş dost akrabalardan çocuklu olanlarla irtibatını sürdür. Bu grup ne kadar büyük olursa o kadar iyi. Çünkü her çocuğun yok doğumgünü partisi, yok diş buğdayı bilmemnesi derken, çocuğunla gideceğin bir sürü bedava aktivite çıkar. Hatta bu öyle çok olur ki her hafta sonu bir doğumgününe gidebilirsiniz.
- dört: semtinin veya ilçenin etkinliklerini takip et. Kermesler, gösteriler, konserler... bedava aktivite sağlar. Çocukla mehter takımını izleyebilirsiniz mesela.
- beş: siz de bilirsinşz mağazaların biri kapanır biri açılır. İşte yeni açılan mağazalarda yoldan geçenlere balon kurabiye falan dağıtılır. Hatta palyaço veya ayı, sosis gibi kostümler giymiş ablalar abiler bangır bangır çalan müzikte mağaza önünde dans ederler. Hah işte bundan ala eğlence mi olur?
- altı: yakınınzdaki okulların amaokullarının programlarına göz at arada. Bu okullara giden komşu çocukları varsa daha iyi. Yok okuma bayramı, yok yerli malı haftası, yok çocuk şenliği derken, ziyaretçi alan tüm etkinliklere sen de çocuğunla beraber misafir ziyaretçi olarak gidebilirsin.
- yedi: internet aleminde bazı popüler analar var sen de biliyosun. Bu anları takip et. Sponsorların çocuk ve anneler için düzenlediği marka tanıtımlı, ikramlı etkinlikler için kontenjan kapmaya çalış.
- sekiz: hiç birşey bulamadın avmye götür. Ama sakın çocuğunu viy viy diye öten jetonlu oyuncakların katına çıkarma. Ay kumu mu be denilen kum havuzları yapmışlar şimdi avmlere. Bırak oraya bebeyi mıncırsın dursun.
- dokuz: çocuğu olsun olmasın komşuya kaç. Her yeni ev çocuğa keşfedilecek bir mekan demektir. O evi keşfederken de epey bi zaman geçer gider...
- on: alışverişe çık. Tamam her çıkışında birşey aldırmak için zırlayabilir ama alışveriş en iyi zaman harcayan mekanlardan birisidir. Eğer çocuğunuz markette reyonlardaki ürünleri yeniden dizmek isterse sabırsız davranmayın. Güzel güzel yerleştir çocuğum, sakın düşürme olur mu
 :))

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Bu İşte Bi Terslik Var Bacım!

Şu dünyada kızına "anne olunca anlarsın" demeyen anne olmadığı gibi, anne olduktan sonra da "aynı anneme benzedim" demeyen kadın yoktur zannımca. Oysa çağ ilerlemiş, nesil bir sonraki devrine geçmiştir amma, kızlar illa ki analarının kopyası olup çıkarlar, şaşılacak iş!

Ben kendim için de böyle düşünüyor, acaba bir annem mi var benden içeri hallerinde dolanıp duruyorken birden bire aydım. Peki o zaman benim anneliğim ile bacımın anneliği neden bu kadar farklı? Neden ben böyle mikemmel bir anneyken o züper bi anne, neden benim a dediğime o b diyor? Resmen dondum kaldım. E biz aynı ananın çocuklarıyız nasıl bu kadar farklı anne olduk?

Valla ben bacımın anneliğini beğenmiyorum, o da benimkini beğenmiyor eminim. Bence onun bebesinin iştahsızlığının sebebi onun yemek düzensizliği, ona göre benim bebenin şımarıklığı hiç sesimi yükseltmememden. Düşünüyorum düşünüyorum aynı yaptığımız hiç birşey yok. E hani annemize benziyorduk? Yoksa benim annem benim annem değil mi :S Bak hele başıma gelene!!!

21 Mayıs 2015 Perşembe

Bizimki Çok Yaramaz Keşke Seninki Gibi Uslu Olsa Ohooo

Zaman zaman başka annelerden bu tip laflar duyuyorum. Sadece benim çocuğuma karşı değil başkalarına da. Yaramaz çocuk sahibi olmayı, bununla baş etmeyi de maharet gibi göstermeye çalışıyorlar. Aslında acındırma edebiyatından başkası değil yaptıkları. Onlar kendilerini övdüklerini zannededursunlar, benim kafamdan geçen düşünceler şöyle.

Ben çocukların yaramazlık diye tabir ettiğimiz özelliklerinin -nedir bunlar çok hareketli olması, söz dinlememesi, oyuncaklara ve diğer kişilere hırçın davranması... - bir kısmının genetik bir kısmının da çevresel faktörlerin etkisiyle oluştuğunu düşünüyorum. Tam bir oran vermek doğru olmaz ama yazıda kolaylık olsun diye %50-%50 olsun diyelim. Yani çocuğun yaramazlığının yüzde ellisi genetikse yüzde ellisi de çevresel faktördür. Bunların içinde ortamın huzursuz olması, anne-baba arasındaki uyumsuzluk ve iletişim şekilleri, evde bulunan diğer kişilerin (kardeş, büyükanneler, dedeler) etkileri sayılabilir. Bunun kanıtı da çocuğun farklı ortamlarda farklı davranmasıdır. Eğer yaramaz çocuk okulda veya başka bir yerde uslu ise, yani tepkisi ailesine ise demek ki yaramazlığının bu miktarı çevresel etkiden gelen miktardır.

Neyse, benim çocuğuma gelen uslu yorumlarında, kendi çocuğunun yaramaz olduğunu iddia eden ailelerin bu çevresel etkilerine dikkat ediyorum öncelikle. Genelde gördüğüm çocuk gerçekten bazı şeylere tepki olarak yaramazlığı geliştirmiştir ve bunların başında da olgunlaşmamış anne-baba sorunu karşıma çıkıyor. Tabi ki herkes için böyledir demiyorum, gözlemlediklerim böyle. Bu durumda bana senin çocuğun uslu dediklerinde içimden geçen, "belki senin çocuğuna ben baksam o da uslu olurdu, sonuçta bizim çocuğa yaklaşımımız sizinkinden farklı, kimbilir belki çocuk hiç yaramaz değildir özünde".

Benim çocuğumun da yaramazlık yaptığı dönemler, anlar oluyor ama genel olarak tutarlı davranmaya çalışıyoruz ve iyi anne-baba olmaya çalışıyoruz. Ancak ben çocuğum günlerce aralıksız yaramazlık yapsa da, hiç yapmasa da onu yaramaz veya uslu diye etiketlemiyorum, dahası kafamda böyle imgelemiyorum bile. Çünkü çocuk bu, bir günü bir gününe uymaz, durmadan keşfeder, bu süreçte kimi zaman yaramazlık yapar kimi zaman yapmaz, değişir, öğrenir ve en önemlisi büyür.

Büyür, büyür, büyür... Zaman çok hızlı geçiyor. Önemli olan ruhsal olarak sağlıklı büyümesi tabi. Çocukların süregelen ve bitmeyen yaramazlıkları varsa, anne baba çocuktan önce bi kendine, ortama bakmalı. Acaba şartlar değişirse çocuk uysallaşır mı, sorun gerçekten çocukta mı?

19 Mayıs 2015 Salı

Enayi miyim Dersin?

Uzun zamandır yakın kategorisinde sayabileceğim bir arkadaşım var ve onun bebesiyle benimkinin araları çok az. Hamilelik ve bebek büyütme süresince hep konuşuyor dertleşiyoruz ama uzak oturduğumuzdan sık sık görüşemiyoruz.

Bebeğim benim için ne kadar özelse onun çocuğu için de benzer duygular besliyorum. Ne zaman ziyaretlerine gitsem elim hiç boş gitmedim, onunkine de kendi bebeme layık gördüklerimden aşağısını almadım. Normalde kim ne getirmiş ne getirmemiş, ne aldı ne almadının çetelesini tutan biri değilim ama ablam ve birkaç yakınım sık sık karşılaştırma yaptırıp bana hatırlatıyorlar ve unutmama izin vermiyorlar. Arkadaşım benim onlarca hediyeme karşılık sadece iki kez çocuğuma birşey aldı ve yakın zamanda olan sonuncusu ise benim asla ona hediye olarak götüremeyeceğim kadar adi birşeydi. Tabi etrafımdaki muhasebeciler derhal bık bık ötmeye başladılar. "Bak gördün mü onca parası var almıyor, sen salaksın alıyorsun, akıllan biraz"... gibisinden laflar.

Bu olaydan sonra birkaç gündür düşünüyorum ve kendimi sorguluyorum. Bir dahaki sefere ben de öyle yapsam mı? Gerçekten enayilik mi bu? Arkadaşımın tavrı bana ne hissettiriyor?

İnsanlar birşey verdiklerinde karşılığını aynı değerde ve aynı kişiden almayı umuyorlar. Oysa benim inancıma göre verdiğin şeyin karşılığını Allah sana başka yollardan ulaştırır. İlla o kişiden olması gerekmez. Diğer yandan az veren veya vermeyen kişinin bereketi kaçar, Allah da ondan farklı şekillerde o parayı çıkarır. Bunu anlar mı anlamaz mı bilemem ama yine cimrilik yapmaya devam ediyorsa anlamamış demektir. Dolayısıyla benim eliaçık davranmamın veya davranmamamın getirisi/götürüsü yine bana olacaktır. Ayrıca o bundan rahatsız olmamış ama ben olurum bu yüzden asla yaptığına karşılık benzer şekilde davranamam, kendimi küçültemem. O yapsın ben yapamam.

Peki böyle davranmaya devam edersem enayi mi olacağım. Bazı insanlar böyle düşünebilir ama insanın kendini tanımaması, kendini kandırması daha büyük enayilik. Tam doğru ifade edemiyorum aslında ama kesinlikle bu ince hesaplara kafa yormak, onlardan dolayı sıkılmak, tavırlarına buna göre ayar çekmeye çalışmak; bunlar daha yıpratıcı ve yorucu.

Peki o hediyeyi gördüğümde ne hissettim derseniz, ne üzüldüm ne şaşırdım ne kınadım. Beğenmedim elbette ama demek ki bize verdiği değer buymuş dedim. Ben onun yerinde olsaydım özel günde verilen bu hediye için, onun çocuğunun tercihleri üzerinde düşünür, araştırır en seveceği şeyi bulmaya çalışırdım. Bu hediye öylesine alınmış olmak için alınmış, üzerinde hiç düşünülmemiş birşeydi. Yine de buna alınmadım ve hiç etkilenmedim, onun tavrına karşılık duygu ve düşüncelerim hiç değişmedi.

Çünkü anne olduktan sonra artık bazı şeylerin değerini daha iyi anlıyorum. Tüm bu maddi konular, kim ne demiş ne yapmışlar öyle boş geliyor ki. Sağlık olsun gerisi boş. Zamanım tüm bu zırvalıkları düşünerek heba edemeyecek kadar değerli.

26 Nisan 2015 Pazar

Uykusuz Anne mi Uykusuz Baba mı Alırsınız?

Geçmiş yazılarıma şöyle bir bakıyorum da beni en çok rahatsız eden konular uykusuzluktan ziyade kocamın uyumasıymış. Uykusuzluk zaten yeterince zor ama uykusuz olup da horlayan kocaya tahammül etmek daha zor.

Bu gece ( cumartesiyi pazara bağlayan gece) kocamdan daha geç yattım. Bir haftadır sürüklenen ütü işini bitirmekti derdim. Bitmedi ama neyse. Gece de ondan daha çok uyandım ki o da biliyor, bir kere kalktığında şu ana kadar 4 kere kalktım demiştim. Sabah da ondan erken uyandım ve çocukla ilgilenmeye başladım. Tamam saat bir pazar sabahı kalkma saatine göre çok erkendi ama benim uyumaya daha çok ihtiyacım vardı. Biraz empati yapıp sen uyu ben bakarım demek yerine kendisi uyumayı tercih etti! Oysa buna öyle çok ihtiyacım vardı ki :(

Önceden olsa gün boyu somurtur, ben uyumuyorsam o da uyumasın diye ne gerekiyorsa yapar, tatilini ona zehir ederdim. Fakat ben artık kocamın iyi uyumuş, doyasıya dinlenmiş olmasını tercih ediyorum. O ha bu kadın ne diyor böyle diyebilirsiniz ama durun anlatayım.

Öyle yada böyle bir şekilde uykusuzluğa alıştım. Uykusuz kalsam da idare ediyorum kendime ve çocuğuma yetiyorum ama üçüncü bir kişiye zor. E iyi bilirsiniz uykusuz ve huysuz bir baba huysuz bir çocuktan beterdir. Nedense babalar analar gibi uykusuz kalamaz, bir saat az uyumak onların gözümde hiç uyumamaya eşdeğerdir. Böyle bir adamın, sana hiç bir faydası olmadığı gibi bütün gün karşında tembel tembel oturması, hatta uyuması, hiç bir şeye elini sürmemesi, insanın sinirlerini gereğinden fazla hoplatabilir. Zaten uykusuzum, bir de cinnet geçirmeyeyim yani. Eksik olsun.

İşte bu yüzden gece siz uyanıkken yanınızda horul horul uyuyan kocaya kızmayın arkadaşlar. Ve sakın uyandırmayın. Bırakın uzuuun uzun uyusun, pamuk gibi olsun. Belki bu tatil gününde gezmeye götürür, siz yemeğinizi yerken bebeyle oynayıverir, hatta gün içinde belki ev işlerine bile yardım edebilir, olur mu olur! Ben düşündüm taşındım hesapladım evet kocam uyursa daha kârdayım, uyumazsa fenalardayım. Tavsiye ederim.